Üzerinde durmak istediğimiz konu, nüfusumuzun çoğunluğu köylerimizden şehirlerimize göç edenlerin oluşturduğu yaşanan gerçek. Çoğumuzun hayatında mutlak köy hatıraları vardır. İl Genel Meclis Başkanımız Çoban’ın: “Yol, su, kanalizasyon ve parkı olmayan köyümüz kalmadı” yerel gazetelere verdiği beyanı okuyupda, köylerimizdeki gelişmeleri görübde, mutlu olmamak mümkün değildir.
Sınıflar arası yaşam standartlarındaki farkın, en az düzeye indiği günlere geliyoruz. Yaşamın, medeni imkanların yaygınlaşmasıyla birlikte elektriği, suyu, kanalizasyonu, okulu, parkı olmayan köyler artık kalmadı. Gittiğimizde köylerimizdeki gelişmeleri görüyoruz. Gözlerimizin iç’i gülüyor, mutlu oluyoruz.
Çoğunluğumuz köy orjinli tanımı yaptık. Bizim çocukluğumuzda genelde yaz tatillerimiz, köylerde geçti. Annenin babası Münir Turunç’u, Boyalı köyündeki çiftliği. Dedem Hacı Hakkı Özsoy’un içlerinde günümüzün vilları benzeri evleriyle Erkmendeki örnek bağ ve bahçeleri. Çakır köyündeki arazileri koyunları, sığırları hepsi çevreye güç katardı. Yazımız bizi o günlerin güzelliklerine, özelliklerine hatıralarına götürdü. Boyalıda 1950 yıllarda lağımlar sokaklara akardı. Sonra da köyün içinden geçen, çöplük durumdaki dereye dökülürdü. Müthiş bir çevre kirliliğini oluştururdu. Vardı.
Köyün iç’ini ayağınıza pislik değmeden dolaşamazdınız. Su, elektrik, araç, gereç hiç birşey yoktu. Şimdi gidip görün yollarıyla, beton evleriyle, Terkas su tesisatlarıyla, alt yapısıyla, okuluyla şehirden farkı yok köylerimizin. Çevredeki Gezler Deresi’ne gölet yapıldı. Boyalı Ulu Dere gölet yapımı da ihale edilmiş. Bölge hızla ağaçlandırılıyor. İklimler değişiyor.
Sokaklar bir iki tane değil sıra, sıra dizili traktörlerden, özel araçlardan geçilmiyor.
Mevsimine göre, köylerden ayda veya 3-5 ayda atla, eşekle gidilen-gelinilen şehir merkezlerine, gönümüzde artık saat başında, 30-40 dakikada özel araçlarla, dolmuşlarla ulaşılabiliyor.
Yazdıklarımız köylerimizde hiçbir sorun yok anlamı taşımaz. İnsanın yaşadığı sosyal ortamlarda, mutlak sorunlar da vardır. Olacaktır da. Köylerde de iş’siz genç nüfus, ekonomik getirisi az olduğu için ekilmeyen tarım alanları çoğunlukta. Sürülerine 3 bin TL. civarı maaşla çoban bulamayan, et, süt krizinden etkilenen, hayvan yetiştiricilerimizin sorunları derseniz baş döndürücüdür.
Siyaset, devlet bunun için vardır. Sorunların çözümü için çalışıldığından da şüphemiz de yoktur. Tarıma, hayvancılığa günümüzde verilen teşvikler derseniz, artık en üst noktalara ulaşmış bulunmaktadır.
Alınan traktörün, pulluğun, mibzerin %50 sini devlet ödüyor. Akaryakıt, gübre, tohum, kira bedeli çeşitliliği, hayvanın yavrusundan, sütünden, yeminden, tedavisine kadar sağlanan destekler, teşvikler devletin, yetiştiricinin yüzünü güldürmüştür. Et’te, sütte, damızlıkda ve kısmen tahılda, ithal kapıları kapatmıştır. Üretim - Tüketim dengesini yakalıyoruz.
Arazilerin bütünleştirilmesi, birleştirilmesi, modern işletmeciliğe geçiş dönemine çok yaklaştık. Öncelik: insan’a köye, köydeki yaşam şartlarının iyileştirilmesine verildi. Sonrası olağan gelişmeler bizi kesin batı standartlarına götürmektedir. Yazdıklarımız AKP reklamı hiç değildir. Gerçeklerin kendisidir. Hangi parti olursa olsun değişim-gelişimle birlikte, yatırımların, üretimin, verimin artması hedefine Türkiye’yi götürmek zorundadır.