Sohbetin sonunda
Cuma günü gazete büromuzda, bir arkadaşımızla güncel konuları sohbet ediyoruz. Arkadaşımız ekonominin içinde tam merkezinde çalışmalar yapıyor. Emlak, inşaat, arsa işlerini yapıyor. Ekmeğini çıkarıyor. Belli, kültürü, çevresi, saygısı ve güvenilirliği var.
Sektöründeki durgunluğu, krizi, işsizliği, biraz da aşırı Başkan Erdoğan karşıtlığına bağlı olarak, tansiyonu yüksek anlatıyor. Dolar, altın, borsa da krizle gelen yükselmelerin yakıcı, yıkıcı olduğunu ısrarla vurguluyor.
Arkadaşımıza göre kriz, tamamen ekonomik yönetim hatası ağırlıklı. İlimizde binlerce satışa hazır, kişinin maddi gücüne göre daire olduğunu, satışların tamamen durduğunu, iflasların öne çıktığını, Türkiye’nin siyasi, ekonomik sosyal bakımdan çıkmazda olduğunu, işsizliğin, yoksulluğun arttığını ısrarla anlatıyorlar.
Ekonominin lokomotif kabul edilen, milli gelirde %10 paya sahip inşaat sektöründeki sıkıntılara, kısmi işsizliğe, ekonomik durgunluğa katılıyoruz. Önceki yıllarda da benzeri büyük krizler atlatan Türkiye’nin, bu krizi de atlatacağına inancımızı belirtiyoruz.
Ayrıca konunun dış ilişkilerle de iç, içe olduğu, son dönemlerin ateş çemberi içinde olan, kritik coğrafya Türkiye’nin başta ABD, AB, İsrail, Suriye, Irak, Kıbrıs, Yunanistan benzerleriyle dışta, içeride Suriye PKK, PYD, DEAŞ’la sorunlar yaşadığını, fiili savaş içinde olduğumuzu anlatıyoruz. Anlatmaya çalışıyoruz.
Güzel bir sohbet. Düşünceye saygı var. Genelinde insanlarımızın mutluluğunun artması, sorunların azalması, demokrasinin, hukuk üstünlüğünün, yargı güvenliğinin AB Standartlarına erişmesini isteyen samimi dilek ve temennilerle, bize göre güzel, yararlı bir sohbet yapıyoruz.
Benzeri tartışmaların çeşitli platformlarda yapıldığı da biliniyor. İnsan sosyal bir varlık. Eğer sorunları konuşmaz, tartışmaz, şahsına göre çözüm yollarını anlatmazsa, inanınız bu defa yanlışlar yapar. Fiili eylemlere başvurur. İstemiyerek de olsa aklı geri planda tutar, duygularıyla hareket etme yahlışlıklarına düşer.
Sorunların çözüm yollarının tartışılmadan, peşin hüküm kabul görmesiyle büyüdüğü, çözülemez olduğu gerçeğini hiç bir zaman göz ardı etmemeliyiz.
Genelde toplumsal sorunları, elbette demokratik siyasi tercih haklarımızı kullanarak eyleme dönüştürmeden, sokağa çıkmadan, sandık sonuçlarına saygılı demokratik biçimde değerlendirmeniz gerekiyor.
Fransa’daki olaylar benzerlerini, Taksim-Gezi acı tecrübeyle yaşayan Türkiye’nin, geleceğini karartmaya, huzurunu bozmaya, iç ve dış düşmanlarımızı sevindirmeye, demokrasimizi tartışılır yapmaya, kimsenin hakk, hukuku yoktur. Sohbetin sonunda biz bu karara vardık. Büyük çoğunluk sağduyu sahibi vatandaşın da bizim gibi düşündüğüne olan inancımızı da belirtmekte yarar görüyoruz.