Hayatı boyunca hiç evlenmemiş olan bir adama. Bu adam 90’lı yaşlarında evinde ölüm döşeğinde yatarken komşuları gelirler. Ve ona ölmeden önce bir şey sormak istediklerini söylerler.
“Doksan yaşına geldin ve ölüyorsun, neden bu yaşına kadar evlenmedin. Bu işin bir sırrı mı vardır, evlenmemenin sebebi nedir?
Eğer bu işin bir sırrı varsa bize söyle de merakımızı gider derler.
Adam da azıcık kalmış haliyle doğrulmuş ve başlamış anlatmaya, “Evet, bir sır var. Ben evliliğe karşı değilim ama mükemmel bir kadın arıyordum. Yıllarca aradım, aradım, aradım, ve sonunda bu yaşa kadar geldim.”
Komşuları da şaşkın hâl ile nasıl yani yıllarca arayıp da bulamadın mı?
Bu koca dünya üzerinde, milyonlarca insan var, bir tane mükemmel kadın bulamadın mı? Demişler.
Ölmek üzere olan adamın gözlerinden yaşlar akar. “Evet, bir tane buldum” dediğinde. Soruyu soran tamamıyla şoka uğrar. “Peki, öyleyse neden o kadınla evlenmedin, ne oldu?” diye sordu. Yaşlı adam, “Kadın da mükemmel bir koca arıyordu.”
Hani bir söz var ya, “Kusursuz dost arayan dostsuz kalır” diye aynen öyle kusursuz eş arayan eşsiz, kusursuz aile arayan ailesiz kalır. Çünkü her insanın kusurları vardır. İnsan için en büyük kusur da kusursuz insan aramasıdır.
Olgun/Kamil insan, insanı tanıyandır, insanı bilendir. İnsanların hatalarını, kusurlarını, zayıflıklarını göz ardı etmesini, görmezden gelmesini bilmek gerekmektedir.
Şu yaşadığımızın hayatın şifresi de budur.
Mutsuz insan niye şundan daha fazlası olmuyor diye dövünüp üzülürken, mutlu insanda elindekinin kıymetini bilip iyi ki şu kadarı olmuş diye sevinir.