Günümüzde bit'i, pire'yi unuttuk gibi. Çocukluğumuzda ikisi ile de tanışmıştık. Pire toplu iğne başı kadar, küçük bir ısırıcıydı.Bit daha büyükçe, Tahta kurusu ise mercimek büyüklüğünde idi.Isırdıkları yer. Kızarır kabarır, acı verirdi. Saç arasında barınır, aile büyükleri yakalar iki tırnak arasında ezerlerdi. İnsan hayvan demez mikrop taşırdı. Daha sonra Sivri sinekler ortaya çıktı. Birikinti pis sularda, yaşar, uçucu dur. Soktukları yer şişer, kabarır. Sıtma verem mikrobunu taşır.
Bunlarla mücadele Giysi, yatak yorgana Naftalin serpilerek yapılır. Naftalin kumaş yiyen Güve'yi de yok eder. Bir tarihte mikrop öldürücü Etüv odalar vardı. Giysiler burada mikroptan arındırılırdı. Çamaşırlar kazanlarda kaynatılır,Kil ile yıkanırdı.
Beden temizliği için mahalle, semt hamamlarına gidilirdi. Hamamda ki sıcak (Halvet) odalarda beş on dakika kalınır. Mikroplar ölür. Terleyince beden sağlık bulur. Ayda en az on beş günde bir Hamamda kese sabun esvap keyfi yapılırdı. Yılda bir iki haftada kaplıcalara gidilirdi. Ömer kaplıcasında sıcaktan değil mikrop, insan dayanamazdı. Aynen cefa idi. Gecek ise, esintili yemyeşil ferah, sefa yeri idi. Gazlı göl suyu içilen bir kaplıca. Şifa kaynağı.
Evde ki yıkanma, hamam veya havuzların yerini tutmaz.
İnsanımız mikropların bir kısmını ortadan kaldırırken, yenileri ortaya çıkıyor. Çin virüsü, bedene girer girmez Akciğerlere yerleşiyor nefes aldırmıyor. Nefes ise yaşamın bir parçası. Yaradan insanı yerli yerinde yaratmış her uzvun bir görevi var O görev yerine gelmezse facia başlıyor.
Savaşlar, terör, yangınlar, depremler, hastalıklar, insanlara birer derstir. Sınavdır. Bu sınavdan başarıyla çıkmamız gerek diye düşünüyorum.
İnsanlar arasında bit, pire, sivrisinek, mikrop, parazit yok mu?
Onlara da, karşı çabanın gösterilmesi gerekmez mi? Diyorum.