Bir köy vardı. Adı Tatlı
Gar’dan kalkardı. Sabah erken
Oturağı tahtaydı. Kara Tren
Giderdim, Pazarları Balmahmut’a
Nacak Deresi akardı, ortasında
Şirin bir köy, yemyeşil ovası dağı
Sürü sürü koyunlar otlardı, merasında
Büngürdü. Sular, yazında kışında
Kırkpınarlar vardı. Köyün dışında
Eğilir buz gibi yudumlardık
Terimizi siler soğuklanırdık
Akarında yüzerdi, pullu balıklar
Oltaya ağa gerek yok
Girer suya sepetlerle tutardık
Leylekler bize arkadaştı. Yerdi yılan
Yanına yaklaştırmaz, kazlar tıslayan
Kırmızı imikli hindilerdi, kabaran
Bir ses duysa, cevabı hazır olan
Haşhaşlı pidenin, kokusu gelirdi. Fırından
Ağzı açık, mercimekli bükme sıcağından
Yumurta yeni çıkmıştı, tavuk kıçından
Çayda neşeyle yüzerdi ördekler
Bulgur dövülür, hazır tertemiz dibekler
Anılar nasıl da, belleğimde bekler
Akşamleyin dönerdik, vagonlar arası trenle
Elimizde, peynir, yoğurt keseyle
Ne kara tren kaldı, çuf çuf giden
Ne tertemiz hava, su
Ne doğal yiyecekler
Hayvanları suçlamam, biziz doğayı kirleten