Yaşadığı mahalle, sokak, paket taşları, evi, eşyaları, kıyafetleri bizi az ile yetindiğimiz, teknolojiden uzak, doksanlı yıllara götürür.
Şah İsmail, şehrin en eski yerine sıkışmış bir mahallede yaşar. O sevimli mahallede gününü dolduran, kıt kanaat yaşayan, hayattaki öncelikleri farklı, bizim anı olarak nitelendirip anlattığımız yaşantının aslında halen devam ettiğini bizlere gösterir.
Bu bağlamda manevi olgunluğunu Mevlevi adabı ve usulü ile geliştiren bir insan düşünün. O kişi Şah İsmal’in ta kendisidir.
Dünya telaşı ile işi yoktur, çok konuşmaz ama çok şey anlatır. İnsanların yüzüne mahcupluğundan bakmaz ama gönül gözü berraktır. Onunla muhabbetiniz hasıl olduğunda size yaklaşımı ile sizin ahlakınız eş değerdir, açıkçası size yaklaşımı ne ise sizde o sunuzdur.
Ona baktığınızda tanımayanlar sanki onu bir şeylerden uzak sanır. Fakat o bu dünyanın telaşı ile değil, sürekli olarak diğer dünyamızın hazırlıkları ile meşguldür.
Şah İsmail, kişiye insan olmanın ne anlama geldiğini, kötü söz söylememeyi, çirkin ve hayasız olmamayı anlatır. Bu doğrultuda karşısına çıkan ve onu dinleyen tüm insanlara önemli bilgileri aşılar. Yani ona baktığınızda ezberinizde bile olmasa Bakara 169. Sureyi size kendi haliyle “kelamsız” anlatır.
Çünkü aynı zamanda o bir hal ehlidir. Tasavvufun dile getirdiğini dilsiz anlayan ve anlatan bir muhteremdir. Şah İsmail dedemizi Afyonkarahisar’da çoğu insan tanır ve duasını almak için sürekli onu ziyaret eder. Tanımayanlarda artık bundan sonra benim aracılığım ile isterlerse eğer tanıyabilirler.
Şah İsmail’in konusu Mevlana hazretleri olunca; içine kapanık hali değişir, bahar bülbülü gibi şakıyan, her derdini Mesnevi ve Divan-ı Kebir’den anlatan biri haline dönüşüverir.
Şah İsmail dedemizde bizler için sıradan bir insan değildir. Geç doğmuş, ama geçmişi hiçbir zaman bırakmamış, dünyaya gelmiş 38 doğumlu genç bir delikanlıdır.
Allah ona uzun ömürler versin. Dünya şuan da dönüyorsa belki de Şah İsmail dedemiz ve onun gibi hayırlı, kalp gözü açık, Allah dostu insanların hatrına dönüyor.
Şah İsmail dedemiz gibi önemli değerlerimizin kıymetini iyi bilmeliyiz. İyi bilmeliyiz ki; sadece bu dünyadan göçüp gittiğinde değil, bu dünyada iken de onlardan yararlanmalıyız.
Şu kesin ki o vefat ettiğinde; Afyon yine önemli bir manevi değerini ve sancağını kaybetmiş olacak. Ve tanımış olduğu insanlara vermiş olduğu fotokopileri çekilmiş kabir duaları, yemek duaları ve Salavat-ı Şerifler onu arayacak...