Öyle Bir Zamandayız Ki!
Teknolojinin hızla ilerlemesi ile birlikte cep telefonlarının gelişmesi, beraberinde sürekli selfie çekme alışkanlığını toplumumuza kazandırmış oldu. Çevremizde gözlemlediğimiz o kadar görsel paylaşımlar mevcut ki, kişi sabah uyandığı zaman, okulunda, iş yerinde, cadde ve sokaklarda, hemen hemen her yerde bu paylaşımlar içerisinde gün içerisinde görülebiliyor.
Konu o kadar ilerledi ki artık örf ve ananelerimize uymayan şekilde paylaşımlar gelir oldu. Mezarlık ziyaretinde, mevlit okunan evlerde ve cami önlerinde bile selfie alışkanlık haline geldi. Peki, sürekli selfie çekmenin ruhsal bir rahatsızlığa sebep olduğunu biliyor muyuz?
Psikologlar sürekli selfie çekip sosyal medyada paylaşmanın artık bir noktadan sonra ruhsal bozukluklara yol açacağını son günlerde dile getirmişlerdi. Yani bu alışkanlığın ilerde bir kişisel hastalığa dönüşebileceğini öğrenmiş oluyoruz.
Bir diğer araştırmacılarda bu durumun özgüven eksikliği ve dikkat çekmeyi seven kişiler de paylaşımların daha çok olduğunu işaret ediyor. Bu durum cep telefonun yaygınlaşmasıyla bildiğimiz bir rahatsızlık olan ‘Nomofobi’, yani cep telefonsuz kalma korkusunu hatırlatıyor.
Mutlaka ailemizle, sevdiğimiz insanlarla bulunduğumuz yerlerde fotoğraflar çekineceğiz, bunları paylaşacağız ama daha fazlası bizleri normalin dışına çıkarmış oluyor. En üzücü durumlardan bir tanesi de, cenazede bile selfie çeken ya da ölmek üzere olan bir kişinin son anlarını görüntülemiş olanlara rastlıyoruz.
Büyüklerimizin bizlere sürekli anlattığı eski zamanlarda bir ziyaretten dönüldüğünde “yediğin içtiğin senin olsun, gezip gördüklerini anlat”denilir, yenilen ve içilenlerin anlatılması edep dışı görülürdü. Yenilen güzel bir şeyden bahsedilirken “af edersiniz” diye söze başlanırdı. Meyve ve sebzeler elde taşınırken, “ola ki almaya gücü yetmeyen kimseler olabilir, onların gözü kalmasın, iştahları kabarmasın” diye kapalı ambalajlar tercih edilirdi.
Bugün ise, artık yaptığı ve yediği yemek ve tatlıları sosyal paylaşım sitelerinde paylaşmak mahsur görülmüyor… Daha da düşündürücü olanı, bu hastalığın İslamî ve manevî değerlerimize ters olması. Korkuyorum ki bu aşırılık, ileride yaptığımız hayır ve hasenatlara da sirayet edecek.
Fazla tekrara girmeden konunun özüne dönecek olursak, naçizane fikrim tabii ki güzel ve mutlu anlarımızı paylaşmamız en doğal hakkımız. Fakat bunun aşırısı hem dinimize hem örf ve ananelerimize hem de toplum görgü ve kurallarına uymayan derece olacaktır. Daha duyarlı ve hassas olmalıyız…