Hayatımıza pek çok insan misafir oluyor. Bu misafirlikler bazen uzun, bazen de kısa sürüyor. Kiminin ismi iş arkadaşı, kimininki komşu, kimininki ise dost… Bu misafirlikler bize bazen iyi geliyor, bazen ise kötü geliyor.
Şimdi, hayatımıza giren insanları bir meyve tabağı gibi düşünelim mi? Bu meyve tabağının içerisinde portakal, muz, çilek, elma, armut, kivi, ayva, ananas, pitaya… Bütün meyveler var. Bu tabaktaki bütün meyveleri yemeniz gerekiyor. Portakalı elinize aldınız, sevdiğiniz bir meyve değil. Ancak yemek zorundasınız. Yerken portakalın ne kadar ekşi olduğuna, tadının kötü olduğuna odaklanırsanız bir süre sonra mideniz bulanmaya başlar ve o portakalı yemek işkence haline gelebilir. Ancak portakalın ne kadar vitaminli olduğuna, başka insanlar için portakalın çok sevilen bir meyve olduğuna odaklandığınızda biraz daha kolay yiyebilirsiniz. Veya pitaya isimli meyveyi elinize aldığınızda nasıl yemeniz gerektiğini, neresinin yenip neresinin yenmediğini bilmiyor olabilirsiniz. Ancak elinize alıp denediğinizde neresinin tatlı, neresinin yenilmeyecek olduğunu anlarsınız.
Tıpkı insanlar gibi… Bazı insanlar bir portakal gibi ekşi olabilir, tadımızı kaçırabilir. Ancak portakalın içindeki vitamin gibi o insandan da bir zenginlik bulabiliriz. Pitayayı elinize aldığınızda ne yapacağınızı bilemediğiniz gibi bazı insanlara nasıl yaklaşacağınız konusunda tereddüt yaşayabilirsiniz. Ancak yaklaştığınızda belki de dünyanın en tatlı insanıyla karşılaşmış olacaksınız.
Her insanın, senin, benim; herkesin olumlu ve olumsuz tarafları vardır. Bu olumsuz tarafları görmek, seçmek, bunlara odaklanmak dünyanın en kolay şeyidir. Ancak karşımızdaki insanı bize zarar vermiş dahi olsa yaşamımıza dahil olan bir zenginlik, ŞİMDİKİ BEN olmama katkı sağlayan kişi olarak görebilirsek daha mutlu ve huzurlu olabiliriz.
SEDA İŞİSAĞ - Psikolojik Danışman - Psikoterapist