Ordular ilk hedefiniz Akdeniz ileri
Kemal Paşa’nın Belediye Binası’nda olduğunu duyan Afyon halkı, meydanı kısa sürede doldurdu. Paşa’yı görmek için tezahürat yapmaya başladılar. Subaylar, merdiven önünde toplanmış, bekleşiyorlardı. Halkın sesi içeri kadar geliyordu.
Yaver Salih Bey, salona girerek, gözlerini Kemal Paşa’ya çevirdi. Masanın gerisinden dolanan Salih Bey, kıyısında durdu. Yaverine dönen Kemal Paşa: Ne söyleyeceksin Salih? dedi. Salih bey “Halk sizi görmek ister Paşa’m!” dedi.
Masadakilere göz gezdiren Paşa, yarım kalmış olan sigarasını, küllüğe bırakarak:
-Birlikte çıkalım karşılarına, diyerek balkona yürüdü.
İsmet Paşa ile Fevzi Paşa, peşine takıldı. Paşaları balkonda gören halk, anında alkışa başladı. Bir süre kalabalığa bakan Kemal Paşa, sağ elini kaldırarak, kalabalığı susturdu. Paşa’nın konuşacağını anlayan halk, sesini kesti. Kemal Paşa:
-Sevgili Afyonlular! dedi. Analar, babalar, kardeşlerim! Düşman işgali altında çok çektiniz! Çok zor günler yaşadığınızı biliyorum. Dindirin artık gözyaşlarınızı! Bu gün sizin gününüz! Düşman, döktüğü kanda boğulacaktır! Şu anda Mehmetçiklerimizin elinden kaçarak kurtulmanın derdindeler. Bu gün şehrinizin kurtuluş günüdür. Kutlu olsun!
Alkış tufanı anında patladı.
“Kemal Paaaaşa, sen çok yaaaşa!”
Bu söz, dalga dalga yayıldı. Kemal Paşa, gülen yüzüyle kalabalığı selamladıktan sonra, içeriye girdi.
Paşalar, masanın etrafına yeniden oturdu. Bütün gözler, Kemal Paşa’nın üzerine çevrilmişti. Masadakilerin gözlerine baktıktan sonra:
-Arkadaşlar, hemen bir durum değerlendirmesi yapmalıyız. Yarınki adımımız ne olacak bilmeliyiz.
Ayağa kalkan İsmet Paşa, görevli subaydan, son durum haritasını getirmesini istedi. Görevli zabit, getirdiği haritayı masanın üzerine yayarak eliyle, buruşuk yerlerini düzeltti. Karanlık başladığı için, iki lüks yakılmıştı. İsmet Paşa, eline aldığı bir çubukla, işaretli bir yeri göstererek:
-Düşmanın Birinci Kolordusu zor durumda! dedi. Batıya gidemeyeceğini anlayınca, kuzeye doğru yöneldi. İkinci Süvari Tümenimiz takibini sürdürüyor. Düşman, İkinci Kolordusu ile de yardımlaşamıyor. Trikupis’in hedefi belli. Kuzeyden dolanıp, Dumlupınar’a bir an önce ulaşmak. Pangolos kuvvetlerinin hedefi de Dumlupınar Mevzilerine ulaşmak. Birinci Süvari Tümenimiz, ilerlemelerine engel olmakta. Bizim de hedefimiz Dumlupınar Mevzileri. Düşmandan önce varmak zorundayız. Trikupis ile Pangalos kuvvetlerinin birleşmesine engel olmalıyız.
İsmet Paşa’nın son durumu değerlendirmesi oldukça uzun sürdü. Diğer Paşalar, tek tek düşüncelerini söyledi. Toplantıya daha sonra yeniden devam etmek üzere ara verildi. Komutanlara verilecek yemeğin hazır olduğu haberi geldi. Yemekler, Belediye Binası’na getirilmişti. Yemeğe başlamadan önce, İsmet Paşa:
-Arkadaşlar, yemekten hemen sonra, bütün arkadaşlar, görevlerinin başına dönsün. Gevşemek yok! dedi.
Komutanların çoğu, yemeklerini yarıda bırakarak kalktı. Dışarıda şenlik başlamıştı. Davullar, zurnalar eşliğinde oynayanlar vardı. Afyon halkı geceyi şenlik yaparak geçireceğe benziyordu. Afyon Kalesi üzerinde, meşale sallayanlar vardı.
Birinci Süvari Tümeni’ne bağlı iki bölük, Olucak Köyü yakınlarındaki bir tepeye çıktı. Öncülerini ileri sürerek, düşmanı gözetlemeye başladı. Ahmet ile Ali Osman, düşmanı daha iyi görebilecekleri, ilerdeki bir tepeden, dürbünle çevreyi incelemekteydi. Çalıların arasına oturan Ahmet, karşı tarafları bir süre gözledikten sonra:
-Düşmanda hiç kıpırdama yok, dedi. Olucak Köyü ve çevresine mevzilenmiş durumdalar. Geceyi orada geçirmek niyetindeler.
-Yorulmuş olmalılar! dedi Aliosman.
-Çok zor durumda oldukları kesin. Dinlenip, güç toplama peşindeler.
-Dinlenmeye fırsat bulabilirlerse! diye güldü Aliosman.
Ayağa kalkan Ahmet, ağaçların arasından, çalıları dolaşarak, hızla indi aşağıya. Ahlat ağacı altındaki, derme çatma, üzeri eski hasır örtülü bir çelke önünde oturan bekçinin yanına vardı. Çelimsiz, küçük boylu, aksakallı adama selam verdi. Selamı alan ihtiyar, korkuyla baktı Ahmet’e. Adama bir sigara veren Ahmet:
-Düşman yakında. Korkmuyor musun dede? diye sordu.
-Korkmadığımı söylesem yalan oluu! Çoluk çocuğun rızkı! Beklemesem, kurda kuşa yem olcek.
-Hangi Köydensin?
Olucak Köyüne doğru parmağını uzatan dede:
-Aha, şu karşıki köyden! diye gösterdi.
-Senin köy, şu anda düşman askerleriyle dolu!
Çenesi titreyen dede yutkundu. Konuşamadı. Ahmet, dedeye bir sigara daha vererek:
-Yukarda bir arkadaşım var. Canımız karpuz istedi, dedi.
-Yol evladım! Helal hoş olsun!..
Ahmet, az ileri giderek, bir karpuzla bir kavun koparıp, koltuğuna aldı. Dedenin yanından ayrılırken seslendi:
-Helal et dede!
-Helal olsun evladım! Yetecek mi ikisi?
-Yeter dedeciğim. Allah razı olsun.
Hızla çıktı yukarıya. Soluk soluğa kalmıştı. Aliosman’ın yanına oturdu. Bıçağı çıkarıp, önce karpuzu kesti. İçi sarı olan karpuzu, suyunu akıtarak yediler. Kavun ise çok tatlıydı. Kabukları eline alan Ahmet, atların önüne doğradı. Aliosman, dürbüne sarılarak, uzakları taramaya başladı. Ahmet, sigarasını yakarak sırtüstü uzandı. Uzaklardan top sesleri geliyordu. Atının huysuzlandığını görünce, doğrularak oturdu. Atın, böyle kafasını kaldırıp, sesler çıkarması boşuna değildi. Hemen silahına davranıp, Aliosman’a:
-Yakınımızda birileri var galiba! diye seslendi.
-Birileri mi var? Nasıl anladın?
-Kulaksız’ın davranışından.
-Daha neler!
-Sen buradan ayrılma. Ben çevreyi araştırıp geleyim.
-Fazla uzaklaşma.
-Tamam, sen de dikkatli ol. Hemen dönerim.
Silahının ucuna kasaturasını takarak, yan taraftaki, gür çalılıklara doğru yürüdü. Badem ağacı altında durup, çevreyi dinledi. Bir çocuk ağlaması işitti. Sesin geldiği tarafa doğru dikkatle yürüdü. Kayaların dibinde, birbirlerine sokulmuş kadınları gördü. Kadınlardan birisi kucağındaki çocuğun ağzını kapatmaya çalışıyordu. Çocukluktan yeni kurtulmuş bir kız, Ahmet’i görünce:
-Buldular bizi anaaa! diye ağlamaya başladı.
Korku içindeki kadınlara doğru yürüyen Ahmet:
-Korkmayın bacılar! Ben düşman askeri değilim! diye seslendi.
Gözleri yaşlı kadınlar, kucaklarındaki çocuklarla, gizlendikleri yerden kalktılar. Karşılarındaki kişinin Türk Askeri olduğunu anlayınca, yüzleri gülmeye başladı. Aralarındaki orta yaşlı olan kadın:
-Şükür Allah’ıma! Sizi düşman askeri sandık. Korkumuzdan gizlenmiştik buraya, dedi.
Kadınların ne denli korkmuş olduklarını anlayan Ahmet:
-Korkmayın artık bacılar, dedi. Bize rastladığınız iyi oldu. Askerlerimiz çok yakında. Hangi Köylüsünüz?
-Olucak Köyü’nden, dedi kadınlardan biri. Düşmanın köyümüze geleceğini anlayınca, kaçarak geldik. Buraya gelince ne tarafa gideceğimizi şaşırdık.
Aliosman’da gelmişti yanlarına. Çocuklar ağlamaya devam ediyordu. Ahmet, iki yaşındaki bir çocuğu kucağına alarak susturmaya çalıştı. Avazı çıktığı kadar bağıran çocuğu susturamayınca, kadına geri verdi.
-Gelin peşimden, dedi. Ne tarafa gideceğinizi göstereyim. Üzerinizdeki korkuyu da atın! Düşman bu tarafa gelemez.
Rahatlamıştı kadınlar. Ahmet’le Aliosman’a durmadan dua ediyorlardı.
-Şu karşı tepeler, bizimkilerin elinde. Doğruca oraya yürüyün. Birazdan biz de geleceğiz.
Kadınlar, bohçalarını ve bebekleri sarınıp, dualar ederek gösterilen yere doğru yürüdü.
Kurmaylarını, Tümen ve Alay Komutanları’nı toplayan Trikupis çok endişeliydi. Gece olduğu için, silah sesleri azalmıştı. Havanın kararmasıyla birlikte savaş da durmuştu. Gün boyunca yorgun düşen taraflar, dinlenmeye çekildi. Arada bir top sesleri işitilmekteydi. Zor durumda olan düşman kuvvetleriydi. Tümen Komutanlarından birisi, Trikupis’e:
-Ne yapacağız General’im? diye sordu.
Karşılık vermedi Trikupis. Bir şeyler düşünüyordu. Emrindeki kuvvetlerle, Dumlupınar’a nasıl ulaşabileceğinin derdindeydi.
-Şafakla birlikte, saldırıya geçmek zorundayız, dedi komutanlardan biri.
Kurmaylarının konuşmalarını dinleyen Trikupis, sakin olmaya çalışarak:
-Beni iyi dinleyin! dedi. Hedefimiz, Dumlupınar Mevzilerine ulaşmak! Frangos bizi orada bekleyecek. Çok kayıp verdik. Daha fazla kayıp vermeden, hızla Dumlupınar’a gideceğiz. Sadece kuzey tarafımız açık. Burada bir çatışmaya tutuşmak sonumuz olur.
Sabaha kadar, bu saldırılarla uğraşan, Trikupis Kuvvetleri, şafak olduğu halde, bir türlü saldırıya geçemedi. Türk Piyadeleri’nin de harekete geçmesiyle, çok zor duruma düştüler. Kuzeye doğru çekilmekten başka çıkar yol yoktu. Yine çok kayıp vermişlerdi. Savunma yaparak ilerlemeye çalıştılar. Olucak Köyü’nden dumanlar yükselmeye başladı. Köyü, ateşe vermişlerdi..
Çok sayıda esir ve kayıp vermeyi göze alan Trikupis, çarpışarak ilerledi. Zaman geçtikçe, durumları daha da zorlaşıyordu. Yürüyüşü durdururlarsa, Dumlupınar’a ulaşmak hayâl olurdu.
Türk Süvarisi, daha fazla kayıp vermemek için, saldırılarını yavaşlattı. Her taraf, ölü ve yaralı doluydu. Yanmakta olan kamyonlar, çalışmaz hale gelmiş toplar ve can çekişen atlar vardı çevrede. Trikupis Kuvvetleri, daha da kuzeye atılmıştı. Çok güvendiği Frangos’a bağlı kuvvetler de zor durumdaydı.
Gece olduğunda, birliklerini yeniden toplayan Trikupis, öfkeden çıldırmış gibiydi. Kurmay Başkanlarına:
-İkinci Kolordu’muzdan da bir haber yok! Şimdiye kadar, çoktan ulaşmaları gerekirdi! diye tepiniyordu. Umutlarını kıran haber, gece yarısı geldi. Bir grup Yunan süvari getirmişti haberi. Aralarındaki bağlantı, Türk Askerleri’nce kesilmişti. Birleşmenin imkânsız olduğu haberi gelince, umutları suya düştü. Trikupis, morâl olarak çökmüş, adeta yıkılmıştı. Yeni bir plan yaptı. Kurmaylarına:
-Şu anda Dumlupınar Mevzilerine yakın durumdayız. Güçlü bir hücumla, mevzilere ulaşmaktan başka seçeneğimiz yok, dedi.
Çok zor durumdaydı Yunan Ordusu. Afyon Belediye Binası’ndaki Paşaların yüzü gülüyordu. Cepheden gelen raporlarla ilgili değerlendirme toplantısı vardı. Kemal Paşa, sigarasından bir nefes aldıktan sonra, oldukça neşeli:
-Yarın, savaş alanında olmalıyım, dedi.
Fevzi Paşa, sakin duruşunu bozmadan:
-Birlikte gidelim, diye ekledi.
Kemal Paşa, bir süre sessiz kaldıktan sonra:
-Sen, Yakup Şevki Paşa’nın yanına git, dedi. İsmet Paşa burada kalarak, genel durumu idare etsin.
Paşaların mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Sabah olduğunda, Kemal Paşa, otomobiline, Birinci Ordu Komutanı Nurettin Paşa ile 4. Kolordu Komutanı’nı alarak, Dumlupınar’a gitti. Karargâhını Karatepe’ye kurdu. 11. Tümen Komutanı Derviş Bey’i yanına çağırarak, yapılması gerekenleri görüştü. Gelen raporlar son kez değerlendirildi. Bütün tümenlere, alaylara gerekli haberler gönderildi. Düşmana son darbe indirilecekti.
Top atışlarıyla başladı savaş. Karşılıklı top atışlarının peşinden, Derviş Bey hücuma kalktı. Frangos Kuvvetlerinin üzerine yüklendi. Bir yandan da yağmur başlamıştı. Süvarilerin saldırıya geçmesiyle, düşman kuvvetleri dağılmaya başladı. Uşak tarafından gelen İkinci Düşman Tümeni ile Frangos’a bağlı kuvvetler, zor durumda kaldı. Banaz’a doğru çekildiler. Çok sayıda düşman askeri esir alınmıştı. Savaş alanı cesetlerle doluydu. Yağmur ise, şiddetini daha da artırdı.
Trikupis Kuvvetleri çember içinde kalmıştı. Saldırılara daha fazla dayanamayacağını anladı. Bir boşluk bulunsa, çoktan kaçacaklardı. Kızıltaş Vadisi, aç ve perişan, Yunan Askerleri’yle doluydu. Büyük bir kısmı, teslim olmaktan yanaydı. Askerlerini toplamakta zorlanıyordu Trikupis. Frangos Kuvvetleri, çoktan Uşak Yolu’na doğru çekilmişti. Ağır silahlarını ve yaralılarını da bırakarak kaçmışlardı. Çok sayıda, yanmakta olan kamyon vardı.
Düşmanın uğradığı hezimeti gören Kemal Paşa, oldukça keyifliydi. Dudağında sigara, gözünde dürbünle, uzaklara bakıyordu. Yaveri, arkasından seslendi:
-Mesaj geldi Paşa’m.
Kemal Paşa, gözünü dürbünden çekmeden:
-Kimden? diye sordu.
-İsmet Paşa’dan!
Geri dönen Kemal Paşa, ellerinin ıslaklığını sildikten sonra, kâğıdı yaverinden alarak okumaya başladı. Okudukça, neşelendi. Çevresindeki Kurmaylarına:
-Trikupis, Kızıltaş Vadisi’nde sıkışmış, dedi. Ya teslim olacak! Ya da bir çıkış yolu bulacak! Kaçacağı tek yer, Murat Dağı.
Çevresindeki zabitlerin yüzü gülüyordu. Çok neşeli olan kemal Paşa, zabitlerle şakalaşmaya başladı. Karşısında bir ordu kalmamıştı. Büyük bir zafer kazanılmıştı. Ordulara mesajını verdi:
“İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!”