GERÇEK ZENGİNLİK
Bir gün o server-i alem oturmuş ve sahabe de önünde halka olmuştu. O sâdıklar, sükût ederek gönülden konuşan, gönüllerini Cenab-ı Hakk’ın dergâhına vermişler, gayb aleminin ankasının, “Kul/Söyle” sözüyle söze başlamasını, o marifet gül bahçesi bülbülünün gül dalına konup aşıkcasına şakımasını din ve dünya arzusuna nail olmayı bekliyorlardı.
Kâinatın önderi sırlar kutusunun kapağını açtı da mânâ sevgilisini dileyen o tâcirlerin önlerindeki şu sözü koydu ve şöyle buyurdu:
“Kim suçların, isyanların zilletinden çıkar da takva alanına girerse, kim riya ve gösteriş yapmamak, böyle bir töhmete düşmemek, gaflet etmemek şartıyla suçların, isyanların zilletinden, aşağılığından geçerse (Allah onu malsız mülksüz zengin eder) fermânı hükmünce, Allahü Teâlâ o, kulunu fazl ve keremiyle, malsız ve mülksüz zengin eder.
Takvâ o, kişinin süsü olur, şüpheli şeylerden kaçınmak sermayesi kesilir, oysa ticaretle uğraşanlar zenginliği mal çokluğuyla sanırlar.
“Sâf, tatlı sudan haberi olmayan kuş, bütün yıl acı suya gagasını daldırır durur”
Ama yanılmışlardır; çünkü beşerin efendisi;
“Zenginlik kâlp zenginliğidir, mal zenginliği değil” buyurur.
Zenginlik gönül zenginliğidir, mal zenginliği değil.
Kendilerini akıllı sananlar, zenginlik “altınla olur” demişlerdir, böyle bilmişlerdir ama yanılmışlardır.
Hak dergahı kapısının aşıklarınca zenginlik, namaz darphanesinde basılmış gözyaşı ve niyaz parasına sahip olmaktır.
“O Yüce Padişah gaddar âlem hakkında ikaz eder;
Der ki: Dünyaya “İbretle bakın, ey basiret erleri” (Haşr, 59/2)
Hokkabazdan farkı yoktur halkı iğfâl etmede
Dikkat et! İnsan yiyen bir yamyama benzer her yeri”