Nice kâfirler vardır ki, dine hasret duyarlar. Fakat namus, kibir, şu bu; onların önündeki engelleridir.
Bu, gizli bir engeldir, bağdır ama demirden beter. Demir bağı ancak balta kırar.
Demir bağı kırmak, kaldırmak ne de olsa yine mümkündür. Fakat gayptan bağlanan bağa kimse çare bulamaz. Bir adamı arı sokarsa onun vücudu derhal o zehri zararsız hale getirmek için uğraşmaya başlar.
Bu da arı sokmasıdır. Fakat bu yara senin nefsinden gelmedir. Böyle olunca da senin ağrın şiddetlenir bir türlü geçmez.
İçimden bu hakikati açmak, iyice anlatmak geliyor amma size ümitsizlik verir diye korkuyorum.
Sakın ümitsizliğe kapılma, feryada erişen Allah’ın huzurunda feryat et!
Ey affetmeyi seven Allah’ımız bizi affet, ey eskimiş kangren olmuş illetlerin bile hekimi, bizi bağışla!
Hikmetin gönlüne aksetmesi o kötüyü yoldan çıkardı. Sen de kendini görme ki bu görüş senden toz kaldırmasın. (seni ikiliğe düşürmesin)
Kardeş, sana akıp duran hikmet Tanrı abdallarındandır ve o sana sadece aksetmedir.
O, kendi gönlünde bir nur bulmuştur; ama o nur komşudan gelmektedir. Şükret, mağrur olma, kibirlenme (nasihata) kulak as, bencillik etme.
Yüzbinlerce esef olsun ki kendisine akseden o hikmeti kendinden bilmek ümmetleri ümmetlikten çıkarmıştır.
Kendisini, her konakta sofra başına oturacak sanmayan kişiye kul olayım.
İnsanın bir gün gerçek evine varabilmesi için bir çok konakları terketmesi lâzımdır.
Demir kıpkırmızı oldu ama hakikatta bu kızıllık kendisinden değildir. Bu kızıllık, bir ocağın demire verdiği aksetme kızıllığıdır.
Penceredeki cam, yahut ev; nurlanırsa ışık verirse onu aydınlık sanma, anla ki parlaklık güneştendir.
Her kapı, duvar “Ben parlağım, başkasının nuruyla parlamıyorum. Parlayan “benim” diyebilir.
Fakat güneş onlara “Ey zavallı toy! Hele ben bir batayım da ne olduğun meydana çıkar” der.
Yeşillikler “Biz kendimizden yeşerdik, sevinç içindeyiz, gülümseyip duruyoruz. Ta ezelden beri bu yücelik bizde var” diyebilirler.
Fakat yaz mevsimi, onlara “Ey (yeşillik) cemaati ben geçeyim de o vakit kendinizi görün” der.
Vücut güzelliğiyle öğünür, nazlanır durur. Çünkü ruh ise (vücuttaki) kuvvetini, kolunu kanadını gizlemiştir.
Vücuda (ruh) der ki; “Ey süprüntülük, sen de kim oluyorsun! Bir iki gün benim ışığımla yaşadın.
Nazın, işven dünyaya sığmıyor. Hele dur, bekle ben senden bir çıkayım da halini gör!
Senin için yanıp tutuşanlar, senin mezarını kazarlar, sonra seni karıncalara yılanlara gıda ederler.
Senin uğruna ölümü göze almış olanlar (cesedinin) kötü kokusu ile burunlarını tıkarlar.
Söz, göz, kulak... Hep ruhun ışığıdır. Suda coşan parıldayan, ateşin parıltısıdır.
KONUNUN KISA AÇIKLAMASI
Dünyada öyle inançsız insanlar vardır ki iman hasretiyle yanıp tutuşurlar. Fakat kendilerindeki kibir ve gururları, inatçılıkları manevi yolda yürümelerine engel olur. Bu engel dünyaya olan bağlılıklarıdır.
Fakat ümitsizliğe kapılmamak gerekmektedir. Çünkü Rahman ve Rahim olan Allah her isteyene yetişir. Allah eğer isterse gönülden yalvaranları bir anda üzüntüden huzura, zulmetten nura, küfürden imana ulaştırır.
Ya Allah’ım! Kâinattaki tasarruf ve hakimiyetin ile her şeyi kendine itaat ve ibadet ettirensin. Affetmeyi en büyük zevki ve saadeti bilen yücelerden yüce olan yaratıcısın, bizi aafet!
Ey gönülleri nasırlaşmış ve katılaşmış olanların bile büyük tabibi, bütün ayıpları örten Allah’ım! Bizi bağışla; bizi yanlış zanlardan ve çirkin kibirlenmelerden, gururlanmalardan uzak tut! Eğer inkârda isek bize seni sevmeyi, seni arayıp bulmayı öğret ve nasip et!
Allah’ın hikmeti ruhlara akıp durmaktadır. Fakat insanlara akan hikmetler kâmil insanların varlığı nurunda akar. Bu hikmetlerden, bu ilahi nurlardan sana da yansımalar olursa mağrur olma.
Mesnevi
3246-3272. Beyitler