İnsandaki şeytanı harekete getirip, nefsi eğri yola saptıran, o menfur hasettir. Şeytanın Adem’e secde etmeyişi onu kıskanmasındandı. Bu sebeple Hakk katından ve nur aleminden kovuldu.
Sen de kendinden üstün olanlara, haset gözüyle bakma. Gözlerine, alemleri simsiyah gösterecek olan o haset bakışlardır. Hasetten kurtulduğun veya haset şeytanının tuzağına düşmediğin takdirde büyük nuru göreceksin.
Vücudu, içinde akıl, idrak ve duygular barındıran bir yuva diye düşüneceksin. Bunların her biri, araya giren haset yüzünden de ak yüzlerini kara ederler.
Allah, nasıl Peygamberlerinin ve evliyalarının gönüllerini hasetten temiz etti ise, kendi aşkı yolunda olan kullarının kalplerini de ilim ve irfan yoluyla pak edicidir. Yeter ki senin bu gerçek ilmini irfanını (bilgi, zeka ve deneyle oluşan zihin olgunluğu) elde etme niyetin, kararın olsun.
Allah’ın İbrahim ve İsmail Peygamber’e “Tahhira beyti” “Evimi temizleyiniz” diye seslenişi temizlenecek evin sadece Kâbe’den ibaret olduğu manasında değildir. Gerçi Allah, benim evimi, onu tavaf edecekler, orada rükûa varacaklar, secde edecekler için temizleyiniz demişti.
Ancak, Allah’ın asıl evi “insan vicdanı, insan kalbidir.” Her inanmış insan, kalbini her türlü kirliliklerden, bu arada, gönül kirlerinin en vahimi olan “HASETTEN” temiz tutacaktır.
Gönül, hele gönlü temiz olanlara duyulan hasetle kararır. Hazret-I Mevlânâ;
“Benden ibret alınız. Ben ki Şems-I Tebrizi’yi tanımadan önce nice şeyler bildiğimi sanırdım. Gözüm gönlüm ilim nûruyla ışıklıydı. Fakat onu tanıdığım ve en küçük bir haset duymaksızın onun irfanını, onun fazlını taktir ettiğim zaman irfanım yüzlerce misli ziyade oldu. Gönlüm bilginin nuruyla doldu.”