CEHENNEM UNSURU OLARAK TEKNOLOJİ
Kur’an-ı Kerim’de ki “Sınaat kökünden kelimeler her türlü hüner ve sanat anlamında kullanıldığı gibi, endüstri, teknoloji” anlamında da kullanılır.
Arapça’da “Sınaat” ve “Sun”, yeni bir şey vücuda getirmek, yaratıcılık ifade eden eylemler sergileyip eserler üretmektir. Ancak Kur’an-ı Kerim bu sözcük ve türevlerini, eşya üzerinde yaratıcı faaliyetleri ifade için kullanılır ve genelde makbul olmayan, insanı azdıran, dengeyi bozan, toplumsal ve evrensel olgularda, tahrip ve buhrana yol açan üretim ve hamleleri ifadeye koyarken bu kökten kelimelere yer verir.
Kur’an-ı Kerim, sınaat yoluyla vücut verilen bilim ve üretimleri Yaratıcı Kudret’in titizlikle izlendiğini ve bunların makbul olanlarını bizzat kendi gözetim ve denetimine bağladığını gösteriyor.
“Kuşkusuz Allah, onların yapmakta olduklarından tam anlamıyla haberdardır.” (24/30; 35/8)
Allah bir sınaat ürünü olan gemişini yapmak üzere Hz. Nuh’a vahiy göndermiş ve O’na şu emri vermiştir:
“Vahyimize bağlı olarak gözlerimizin önünde gemiyi yap!” (Hud, 37; Müminun, 27)
Hz. Davut’a öğretilen koruyucu zırhlar yapma sanatı da bir “Sınaat” olarak tanıtılıyor. (Embiya: 80; Sebe: 11)
Sınaatın hakim özelliği, olumsuzluğudur. Dünya’ya tapmanın, azmanın, şiddet, zorbalık ve işkencenin temsilcileri olan kişi, toplum ve medeniyetler, sınaata dayanan bir şımarıklık illeti içinde gösterilmektedir. Sınaat, insanlar, hayvanlar ve doğaya zarar verecek şekilde kullanılırsa, insan ve diğer canlıların mutluluklarına engel olmakta, doğal hayatı bozarak insanların bunalım ve kargaşaya düşmelerine yol açmaktadır.
İğretiye, zulme, acımasızlığa öncelik tanıyıp Allah’a ters düşenlerin sığındıkları sınaatin insanı yıkan yanı, aldanışa sürüklemesidir, ve insanların ve tüm canlıları felakete götürmesidir.
Allah ve insanın üstünde bir kudret olarak düşünülen “Sınaat”, sonunda sahiplerini korkunç bir hüsranla yüz yüze bırakmaktadır. (11/14-16; 18/103-105)
Hud Peygamber’in kavmi olan “Ad Topluluğu” geliştirdikleri sınaata aldanarak kendilerini ölümsüz- sonsuz saymaya başladılar ve çöktüler; Kur’an-ı Kerim burada fabrika ve atölye anlamına gelen “masna” kelimesini kullanarak sınaatı insanlık ve ölümsüzlük değerlerinin üstünde görme bahtsızlığına şöyle değiniyor:
“Ad kavmi de peygamberleri yalandı. Kardeşleri “Hud” onlara, “Siz hiç sakınmıyor musunuz?” demişti…
Sanayi üreten yerler edinerek sonsuzlaşmak ümidine mi düşüyorsunuz? Yakaladığınız vakit zorbaca yakalanıyorsunuz nimetleri önünüze yayandan sakının! Size bir yığın nimet lütfetti: Davarlar, oğullar, bahçeler, pınarlar. Büyük bir günün azabı üstünüzedir diye korkuyorum” (Şuara: 123-135)
Muhammed Ümmeti döneminde “sınaatle” azıp, zulme ve kavgaya meydan verme, durumları Ehlikitap zümresi tarafından özellikle “Hristiyanlar” tarafından sergilenecektir. Bunlar haksız ve zalim yollarla elde ettikleri nimetleri yemeleri ve “sınaatle” azıp şımarmaları büyük ölçüde Hristiyan din görevlilerinin görevlerini yapmamalarından çıkarlarını düşünmelerinden kaynaklanmıştır. (Maide: 59- 64) Ayrıca Tevbe: 34- 35)
Üzerinde durduğumuz bu noktaya değinen ayetler, sınaatle gelen denge bozukluğu ve tahribi “sınai” üretimi temsil ettikleri için Hristiyanlara mal ederken, tahribatı simgeleyen harpleri “alevlendirme” işini Yahudilerin şimdiki İsrailler’in işi olduğunu gösteriyor. (Maide:69)
İçinde bulunduğumuz günlerde İsrail ve ABD devletlerinin Gazze ve Lübnan’da binlerce kadın, kız, çocuk çoluk demeden acımadan, vahşice katletmeleri ve katletmeye devam ettikleri durumu Maide: 69. Ayet anlatıyor.
Sınaatın musallat edeceği en büyük belanın sembol adı Kur’an-ı Kerim’de “Kaaria” olarak geçiyor.
"Kaaria", Kur'an-ı Kerimide bağımsız bir surenin adı olarak da yer alıyor. Önce bu konunun tumel noktası saydığımız "Ra'd Suresi 31. Ayet'i görelim;
O, küfre sapanlara gelince, sanayi olarak ürettiklerinin sonucu olarak, başlarına gülle-tokmak türünden belalar inmeye devam edecek. Yahut o belalar onların yurtlarının yakınına konacak. Ta, Allah'ın vaadi gelinceye değin Allah, vaadine asla ters düşmez. Nedir bu sanayinin sonucu olarak gelecek "kaaria? Kaaria, bir şeyi bir şeye çarpmak, vurmak anlamındaki "kar" kökänden türemiş bir isimdir. Buna göre "kaaria (Elmalılı Hamdi'nin Kur'an Kerim in tefsirinde de güzelce ifade ettiği gibi) gülle, tokmak gibi insanın başına çarpan, beyin patlatan şey anlamındadır. "Kar "kökündeki vurma-çarpmada, şiddetli ses çıkarma esastır.
"kaaria"nın anlamı da onu Zamanın insana çarpan ve onu Sendeleten, bunaltan belaların da adı olmuştur.
O halde, kaaria, büyük kıyamet de dahil bir kıyametler serisinin adıdır.
ki, başa gelişi insanlık dünyası için bir kıyamet manzarası arz eder. KAARIA SURESI, bu manzaranın dehşetini söyle dile getiriyor;
"O, Kaaria! Nedir Kaaria? Kaaria'nin ne olduğane Sana bildiren nedir? O gún insanlar, çırpınarak yayılmış pervaneler gibi olurlar. Dağlar, didilmiş renkli yün gibi olur, İşte o gün tartıları ağır basan kişi, evet o kişi hoşnutluk verici bir yaşayış içindedir. Tartıları hafif çekenin ise anası Hâviyedir. nedir? Onun ne olduğunu sana bildiren nedir? Kızışmış bir ateştir o!" (Kaaria suresi) Bu manzaranın, büyük kıyameti anlatacağı gibi aynı zamanda atomik silahların yani atom bombasının ateşlenmesiyle ortaya çıkacak manzarayı da canlandırıyor İşte, Allah'a ve doğal hayata ters düşmuş bir sinainin ürünlerinin sebep olacağı feláket budur.
Bu bir şiddetli patlama ile meydana gelecek Cehennemi bir infilak olayıdır ki, insanları serseme çevirip dehşet, korku, ve bağrışmayla yok eder, darmadağın edip yok eder. Bu bize bir atom bombasının veya atom başlıklı bir silahın tahribatını tanıtır gibidir. İşte "KAARIA SURESI adeta böyle bir infilakın yayacağı dehşet ve paniği anlatıyor.