Kuş dilinin, sen (yalnız) sesini öğrendin; bundan dolayı da yüzlerce kıyas ve heves uyandırdın. (Neml; 16)
Fakat sağır komşu, kendi zannına kapılıp, isabet ettiğini sanıp sevincinden sarhoş oldu. Halbuki (komşusu olan) hasta incindiği gibi evliyaların gönülleri de senden incindi.
O Vahiy Katibi de kuşun sesini duyup kendini de o kuşla eşit sandı.
Fakat kuş, bir kanat vurup onu kör etti; onu ölümün ve elemin ta dibine götürdü.
Kendinize gelin, siz de bir akis, yahut zan yüzünden göklerdeki makamlardan düşmeyiniz.
Siz Harut’la, Marutsanız da ve damının üstünde “Biz sana saf saf ibadet ediyoruz” (diyen) üstünlerdensiniz (sâffat 165-166) de.
Kötülerin kötülüklerine merhamet ediniz; benlik ve gurura lânet ediniz.
Kendinize gelin. Allah’ın gayreti, pusudan çıkmaya görsün başaşağı yerin dibine gidersiniz.
İkisi de dediler ki: Ey Allah’ım ferman senindir. Senin ihsanın, senin koruman olmazsa nerede bir ihsan, nerede bir koruyan olur?
Hem bunu söylemekte, hem de yeryüzüne inip hükmetmek için yürekleri çarpmakta idi. “Bizden kötülük gelir mi? Biz ne güzel kullarız.” diyorlardı.
Bu iki meleğin gurur ve istekleri, kendilerini rahat bırakmadı; nihayet bunları kendilerini beğenmiş hale soktu.
(Bir zaman sonra Hârut’la, Mârut yeryüzüne indiler) ve dediler ki: “Ey toprağa, suya, havaya, ateşe mensup olan insanlar ve bizim gibi ruhanilerin temizliğinden haberi olmayanlar.
Biz, şu gökyüzünün üstüne ışıktan perdeler dokuyup, yeryüzüne inip gölgelikler kuracağız.
Adaleti getirir, ibadet eder; sonra her gece yine göklere uçar gideriz.
Bu suretle de şu devrin şaşılacak büyükleri olur, yeryüzüne adalet ve emniyeti yayarız” diyorlardı.
Gökyüzünün hali ile, yeryüzünün halini kıyas ettiler, fakat bu kıyas doğru değil... Arada gizli, ince ve büyük bir fark var!
KONUNUN KISA AÇIKLAMASI
Allah’ın buyruğu olan ilâhi hakikatleri, Peygamberlerin duyduğu ve açıkladığı kuş dili, vahiyler söyleyen ilahi kuşun neler terennüm ettiğini ve her terennümdeki ilâhi mânâyı anlayanların duyduğu ve söylediği lisandır.
İşte Hârut ve Mârut isimli iki melekte ilâhi tecellinin nurunu kendilerinden zannetmeleri yüzünden göklerdeki yerlerinden düşerek Allah’ın gazabına uğradılar.
Gurura, kibire kapılarak, insanların ayıplarını görerek onları kınadılar. Meleklerin her ikisi de dünyaya hükmetme hevesi duydular ve adaleti ve huzuru getireceklerini zannettiler.
Ancak dünyadaki hadiseler meleklerin verdikleri söze uymadı. Çünkü, melekut alemi başka, yeryüzü başka idi. Yeryüzü insanlarında, meleklerden ayrı olarak vücut vardı, madde vardı.
Gerçi insan, kendisindeki nefis yükünü atar ve sade ruh olarak kalırsa, derecesi meleklerin üstüne de çıkabilirdi.
Ancak, kendisini Allah’ın emirlerine uyarak dünya kirlerinden kurtarabilenlerin sayısı, bunu yapmayan ve yapamayanlara nispetle her zaman azdır.
Hz. Mevlânâ
Mesnevi
3410 - 3425. Beyitler