Genellikle avcıların, tuzaklarına düşürmek için kurdukları sinsi planlara pusu denilir. Uyguladıkları yöntem; aldatmaya, yanıltmaya yöneliktir. Pusuya yakalananın bundan kurtulması zayıf bir ihtimaldir ama tamamen imkânsız da değildir.
Küresel güçler ya da emperyalistlerin kirli emelleri için dünya ülkelerine uzun vadeli tuzaklar kurduğu ve bunu türlü pusularla yürüttüğü tarihen sabittir. Devam edegelen bu pusu ve tuzakların en yamanı Türklere ve Müslümanlara yapılmış ve yapılmaktadır.
Koskoca Osmanlı’yı lime lime parçalayıp sözde BARIŞ anlaşmasıyla yok etmek isteyen millet düşmanları SEVR ile kurdukları bu pusudan beklediklerini alamamışlardır. Tuzağı fark eden Türk Milleti, Mustafa Kemal ATATÜRK liderliğinde milli mücadeleyi başlatmış, pusulardan çıka çıka Lozan Anlaşması’yla yok oluşa DUR diyebilmiştir. Tuzakları parçalayan Türk Milleti üniter yapıya sahip bir ulus devlet inşa etmişken yeni yeni tuzaklarla bu yapısından uzaklaştırılmaya çalışılıyor.
Bunun için geliştirilen tuzak projenin adı oldum olası ŞARK meselesi iken günümüzdeki taktik adı BOP’tur. Yıllar yılı ülkemiz ASALA – PKK terör ve şiddet eylemleriyle uğraştırılarak; huzurdan, kalkınmadan, adaletten uzak tutulmaya, eğitimsizliğe kurban edilmek istenmiştir. BOP projesinin öngördüğü bölme ve parçalama hedeflerinin terör saldırılarıyla sağlanamayacağı anlaşılınca pusu ve tuzakların yönü demokratik yollara evirilmiştir. Bu büyük pusu ve tuzağın adı da herkese çok hoş gelen “Terörsüz Türkiye” sloganıyla allanıp pullanarak sunulmuştur.
Yurtiçinde bitirilen PKK’ya, bağlı olduğu KCK yoluyla hayat verilmiş, pazarlık yapılmaması gereken terörist başı muhatap alınmıştır. Planlarını asırlık yapan emperyalistler; sabırla, azimle, sinsice emelleri için çalışırken av saydıkları ülke insanlarını da iğfal ederek amaçlarına çalışır hale getirmektedir.
İKİZ YASALAR
Birleşmiş Milletler’i de güdümünde tutan ABD – Rusya – İngiltere gibi ülkeler 1966 yılında ikiz yasaları çıkardılar. Türkiye bu yasaları tam 37 yıl kabul etmedi. DSP – MHP – ANAP koalisyonunda gündeme alınıp onaylanması teklif edildiyse de ta ki 2003 yılında meclisten geçti.
“Çıkartılan ikiz yasalar, İsrail ve ABD, AB ve İngiltere’nin Türkiye üzerinde değişmeyen emellerinin sadece bir yüzüdür. Değişen sadece vasıtalar, dayanaklar ve mandacıların adıdır. Özerklik, ana dilde eğitim ve ana dilde savunma hakkı gibi iddiaların dayandığı temel, ikiz yasalardır.” (Ali Osman Türkmen, Uyanış 23.sayı syf 13)
Türkiye Cumhuriyeti’ni bölme yasaları olan ikiz yasalar, AKP ve CHP milletvekillerinin oyları ile 4 Haziran 2003’te 4867 – 4868 sayılı kanunlarla yasalaşmış ve iç hukukun üzerinde yürürlüğe girmiş, 22 – 23 yıl sonra da meyvesini vermeye başlamıştır.
Açlık ve yoksulluk sınırlarında hayatla cebelleşen büyük ekseriyetin derdi Yeni Anayasa değildir. Birlik ve kardeşliğin devamı ve insan gibi yaşayacağı ekonomik bir hayata kavuşmaktır. AKP – MHP – DEM ve CHP’nin komisyonlar kurarak şeffaf (?!) biçimde yürüyeceği yolu Anayasayı değiştirerek konfederal bir yapıya dönüştürecek tuzak ve pusulara düşmesinden endişe etmemek mümkün değildir.
Seçimle ya da atamayla gelen yöneticiler, halktan pek farklı düşünmüyor. Çünkü onlar da toplumun içinden birileridir. Kendisini düzeltmeyenler başkasını nasıl ıslah edebilir. Yani, yöneticileri suçlarken önce kendimize bakmamız gerekiyor. Şüphesiz; bir ülkenin gelişmişliği, fakirliği, cehaleti, aydın olması gibi durumlar daha çok yönetenlerin sorumluluğudur. Ancak haklı varken onu görmeyip güçlüden yana oyu kullanmak da bizim sorunumuzdur. “Nasılsanız, öyle yönetilirsiniz” boş laf değildir.
Çağımızın özü sözü bir, yüzleri aydınlık, sözleri umut veren tatlılıkta, Hak ve hakikat sevdalısı, yürekli MİLLET evlatlarına ihtiyacı ve mecburiyeti her zamankinden daha fazladır.
Yorumlar
Kalan Karakter: