Adalet çok ihtiyaç duyulan bir hakikat olduğu için hakkında da çok konuşulmaktadır. İnsanlık tarihi boyunca adalet hakkında çok tarifler ve mahiyeti hususunda ise çok sorgulamalar yapılmıştır. Mesela Mevlâna Celalettin Rûmî adaleti onun zıddı olan zulümle karşılaştırmak suretiyle tanımlamıştır. Mevlâna’ya göre adalet her şeyi yerli yerine, zulüm ise bir şeyi ait olmadığı yere koymaktır. Bu nedenle ağaca su vermek adalet, dikene su vermek ise zulümdür. Yani adalet tamir adaletsizlik ise tahriptir. Elbette tamir zordur ve emek ister. Tahrip ise çok kolaydır. Bir evi çok uzun bir sürede inşa edersiniz. Ama yıkmak istediğinizde dakikalar içerisinde yıkarsınız. İşte adalet tamir demek olduğundan emek ve gayret ister. Tahrip demek olan adaletsizliğin en küçüğü ise her şeyi tarumar edip hakları heba eder. Adalet yolunda istikamette kalmak yine adaletli bir irade ile mümkün olabilir. Adaleti içine sindirmek ve onu her hâl üzere kabul etmek lazımdır. Adalet çıkar gözetmez ve şahsi menfaatleri korumakla bağdaşmaz. Adalet sadece adaletin fayda ve menfaatini korur. Adalet tarafgirlik kaldırmaz. Bizden veya sizden anlayışı ile işlemez. Adalet zulüm ve yanlışlara kendisini perde edilmesine de izin vermez. Adaleti mahveden hallerin adalet üzerinden yapılmasına hiçbir zaman müsaade etmez. Adalet makamları hiçbir cereyanın etkisi altına girmez ve hiçbir yerden talimat almaz. Adalet kanunları herkese eşit şekilde tatbik edilir ve mahkeme-i adalet hiçbir şeye tenezzül etmez. Bu kısa yazımızda dâhi adaletin ne olduğu ve ne olmadığı az-çok anlaşılmaktadır diye düşünüyorum.