Otuz yıl
Bir yerlerden aklımda kalmış. Doğrusunu yaradan bilir. Bütün alem yaratılırken, ömürler tespit edilirken, insanlara ömür takdir edilirken, otuz yıl ömür biçilmiş. İnsanoğlu otuz yılı az bulmuş. Dünyaya gelmeye değmeyeceğini, huzura çıkıp arz etmiş. Daha uzun olmasını istemiş. Etrafta çeşitli kertenkele, kuş, at eşek , maymun tilki gibi hayvanlarda varmış. Saygısızlıkla şu hayvanları yaratıncaya kadar benim ömrümü uzatsan demiş. Bu anlatıma karşılık Huzurdan ses gelmiş.
''Gerçekte ömrün uzamasa da, o hayvanların hayatından da ders almak, onların yaşadıkları gibi yaşamak şartıyla, uzamış gibi olsun bakalım'' denmiş.
Doğan insan kertenkele gibi sürünmekle, çocukluğunda kelebek gibi daldan dala uçmakla at gibi koşmakla, gençliğinde Tavus kuşu gibi, kızlara yada oğlanlara şirin görünmek için, süslenmekle, kur yapmakla, cep telefonlarından güzel mesajlar yazarak, bilgisayar başından saatlerce kalkmadan sevgi sözcükleri atmakla, Evlendikten sonra eşek gibi çalışmakla,geçim için tilki gibi kurnazlıkla adam kandırmakla, yaşlanınca maymun gibi çirkin hantal olmakla ömrü güya uzamış. Yetmişe seksene merdiven dayamış. Sonuçta geceleri, saymayın otuz yıl eldeki bu. Bunu nasıl harcarsa paylaşılamaz. Sağımızda iyilik melekleri solumuzda fenalıkları yazan melekler var. Bunların karşılığını göreceğiz. Hesap sonunda, ebedi mutluluk veya azap var. Cenaze namazında imam sorar ! Mevtayı nasıl bilirsiniz. Elbet iyi biliriz derler. kötü bilen ise cenazeye , kabrine ziyarete gelmez,
İnsan oğlu garip, doğduğu zamanı bilmez. Etrafı mutludur. Sevinçtedir. Ama kendisi ağlar.Ölünce sevine biliyor musun.? Yakınların hüzünlü mü? Önemli olan bu.