Hz. Mevlânâ (Hicri: 672), milâdi 17 Aralık 1273 yılının Pazar günü akşam üstü güneş gözden kaybolup, Konya ufuklarını kızıla boyarken bu âlemden can ve bekâ alemine göç etmiştir.
Hz. Mevlana ölümünü “düğün gecesi”, “gerdek gecesi”, “vuslat gecesi”, “sevgiliye kavuşma” olarak görmüştür.
Mevleviler Hz. Mevlana’nın vefat gecesini dünyadan ayrılık gecesi olarak değil Cenab-ı Hakk’a kavuşma gecesi olarak nitelendirdiler. Bunun için de o geceyi “Şeb-I Arus” (Düğün gecesi, vuslat gecesi) olarak adlandırdılar ve törenler düzenlediler.
Hz. Mevlana: “Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde arama, arif kişilerin gönlündedir bizim mezarımız” demiştir.
Hz. Mevlana vefatına yakın günlerde yakınlarına şu gazeli söylemiştir; “Öldüğüm gün tabutum götürülürken, bende bu dünya derdi, gamı var, dünyadan ayrıldığıma üzülüyorum sanma. Sakın benim için ağlama. Yazık oldu! Yazık oldu! Deme. Eğer nefse uyup şeytanın tuzağına düşersen, işte o zaman hayıflanmanın sırasıdır. Hangi tohum yere ekildi de bitmedi? Niçin insan tohumu bitmeyecek diye şüpheleniyorsun?”
Gerçekte iki türlü ölüm vardır. Birincisi nefsi feda ederek oluşan “manevi ölüm”. Yani Hz. Peygamberimiz (S.A.V.)’in “Ölmeden evvel ölünüz” emrince Hak’ta yok olmak anlamındadır. Bu ölüme ilk vuslat adını da verebiliriz.
İkinci ölüm ise “Fiziki ölüm”dür. Bu güne kadar Şeb-i Arus olarak kabul ettiğimiz, canın beden kafesinden kurtularak aslına döndüğü, katrenin (damlanın) denize, “Can ummanı”na erdiği an işte bu an “Vuslat Gecesi” olarak adlandırılıyor.
Ölüm ve vuslat (sevgiliye kavuşma) anlayışını, Kur’an-ı Kerim’in bir ayetinin ışığı altında anlamak mümkündür.
Ayette Allah (C.C.): “Her nefis ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz” buyuruyor. (el Ankebût 29/57)
Ayet’te geçen “dönmek” kelimesi, Allah’a kavuşulacağını “vuslatı” açık bir ifadeyle müjdelemektedir. Bu müjdeye sımsıkı sarılan Hz. Mevlânâ ölümü bir ayrılık değil bir vuslat olarak kabul eder.
ŞEMS-İ TEBRİZİ HZ. VE MEVLANA HZ.
Şems-i Tebrizi Hazretleri; Azeri Türklerinden Melikdadoğlu Ali’nin oğludur. Asıl ismi Muhammed’dir. İran’ın Tebriz şehrinde doğmuş ve orada büyümüştür. Evliyaların büyüklerinden olan Şems-i Tebrizi, dünyaya hiç kıymet vermez, haramdan ve şüphelilerden son derece sakınır, bir yerde durmaz talebelerin bulundukları yerlere giderek onları yetiştirirdi. O’na uçan kuş derlerdi.
Şens-i Tebrizi Miladi 1244 senesi Ekim ayında Mevlânâ ile buluştuktan sonra vaktini Mevlânâ ile sohbetlere hasretmiş, (ayırmış) ilâhi aşkla ikisi de yanıp tutuşmuşlardır.
Bu iki dostun sohbetlerindeki mukaddes sırrı idrakten anlayıştan aciz olanlar, çeşitli dedikodularla Hz. Şems’i incitmişlerdir. Şems-i Tebrizi, Hz. Mevlânâ’nın yalvarmalarına rağmen Konya’dan Şam’a gitti (14 Mart 1246 Perşembe)
Hz. Şems’in ayrılığından derin bir ızdıraba düşen Hz. Mevlânâ oğlu Sultan Veled’i Hz. Şems’i geri getirmesi için Şam’a gönderdi. Hz. Şems 1247’de Mevlânâ’nın oğlu Sultan Veled ile Konya’ya döndü.
Fakat huzurla, muhabbetle, dostluk içinde süren günler uzun sürmedi; dedikodular ve can sıkıcı dourumlar yeniden başladı.
Şems Hazretleri, o dedikoducu topluluğun yine kinle dolduğunu gönüllerinden sevginin uçup gittiğini, akıllarının nefislerine esir olduğunu anladı ve kendisini ortadan kaldırmaya çalıştıklarını bildi.
Milâdi 1247, 5 Aralık Perşembe gecesi idi. Mevlânâ ve Şems Hazretleri yine odalarında Allah’u Teala’nın muhabbetinden bahsediyorlardı. Bir ara kapı çalındı ve Şems Hz.’ni dışarı çağırdılar. Şems-i Tebrizi Mevlânâ’ya; “Beni katletmek için çağırıyorlar” dedi ve dışarı çıktı. Dışarıda yedi kişi bir anda üzerine hücum ettiler. Şems-i Tebrizi Hz.’nin “ALLAH” diyen sesi duyuldu. Şems-i Tebrizi Hazretleri’ni şehit etmişlerdi.
Hz. Mevlânâ Şems Hazretlerini çok aradı fakat bulamadı. Mânâ yönünden O’nu kendisinde buldu ve dedi ki:
“Beden bakımından ondan ayrıyım ama, bedensiz ve cansız her ikimiz de bir nuruz. Ey arayan kişi! İsten onu gör, ister beri. Ben O’yum. O da ben.”
İnsanların hayırlısı, insanlara faydası dokunandır. Sözün hayırlısı da az ve öz olanıdır. “Hamd” yalnız Allah’a mahsustur. Tevhit ehline selâm olsun.
Hz. Mevlânâ’nın ruhunun Allah’a kavuşmasının (Şeb-i Arus) 748. Yılını onyedi Aralık Cuma günü idrak edeceğiz, Ruh’u şâd olsun. Allah ondan ve onun gibi toplumu iyi yönde yönlendiren evliyalardan razı olsun.