Ey hikmeti kıt ve eli kısa olan! Ne vakte kadar canının hayatı ekmek olacak? (Canının gıdası Allah’ın aşkı nuru olmayacak?)
Beyaz ekmek için yüz suyu döktüğünden dolayı söğüt ağacı gibi meyven yok!
Duygu canı, bu ekmeğe sabredemiyorsa kimyayı elde et de bakırı altın yap!
Elbiseni yıkamak istiyorsan çamaşır yıkayanların mahallesinden yüz çevirme!
Yediğin ekmek sofranı kırar, (sofranı rahatlatır, açlığını giderir) fakat sen (yine ekmeğe yapışıp kalma) kırıkları yapıştırıcı olana (Allah’a) sarıl ve yücel!
O’nun eli, madem ki kırıkları sarar, iyileştirir. Şu halde O’nun (Allah’ın) kırması, şüphe yok ki yapmaktır.
Fakat sen kırarsan der ki; “Gel yap bakalım” çünkü elin, olanı (ancak) O (Allah) tamir eder.
Dikmeyi bilen, kesip biçmeyi de bilir; O, neyi satarsa (yerine) daha iyisini satın alır.
Evi yıkar, hak ile yeksan eder, fakat bir anda da daha mamur bir hale getirir.
Bir bedenden bir baş kesti mi yerine derhal yüzbinlerce baş verir.
Eğer Allah canilere kısas emretmese ve “Kısasta hayat vardır” (Bakara 179) demeseydi,
Kimin haddi vardı ki kendiliğinden Allah’ın hükmüne esir olmuş bir kişiye kılıç vurabilsin!
Çünkü Allah, her kimin basiret gözünü açtıysa, o kimse bilir ki katil kaza ve kaderin aletidir.
O kaza ve kader (Allah’ın takdiri) her kimin boynuna geçmişse kendi evlâdının başına bile kılıç çalar.
Yürü (Allah’ın kahrından) kork ve kötülere atıp tutma; kaza ve kader tuzağı karşısında aczini bil.
KONUNUN KISA AÇIKLAMASI
Ey insanlar, ne zamana kadar sizin canınızın gıdası yalnız dünya lezzetleri olacak, bizi yaratan Allah’ın manevi gıdasını tatmaktan habersiz yaşayacaksınız?
Dünya ve onun içindekiler bizler gibi geçicidirler. Geçici olmayan tat ve sonsuz lezzet Allah’ta ebediliğe kavuşmaktır. Bunun için de yapmamız gereken, hiç ölmeyecekmiş gibi Allah’ın emir ve yasaklarına uyarak (Adaletli davranmak, birbirimizi sevip saymak, çok çalışmak, başkalarının malını, canını, namusunu korumak…) topluma faydalı olmak, yarın ölecekmiş gibi de madde ve nefis bağlarından kurtulmak, Allah’ın rahmet ve mağfiretine tutunup, O’nun manevi gıdasını tadarak yükseklere bakmak.
Canlı varlıklar muhakkak ki hayatta yaşamaları için beslenmeye ihtiyaçları vardır; fakat bu durum maddeye bağlanmamıza ve ruhumuzun Alem-I Hakk mertebesine yükselmesine mâni olmasın. Cenab-ı Hakk bir hikmet uğruna yıktığını eskisinden daha güzel ve daha mâmur hale koyucudur.
Her mü’min çok iyi bilir ki öldürsün veya öldürülsün her kişinin başına gelen sadece “kaza ve kader” icabıdır.
Kaza ve kader o kudretli ve o ilahi emirdir ki kulakları bu emri duyan kişi Hakk’ın aleti olarak, bilerek veya bilmeyerek kendi evladının katili bile olabilir.
O halde Allah’ın gazabından korkalım; ilahi kudretin önünde aczimizi bilelim. Allah’a güvenmeyip de kendine, kendi tuttuğu yolun sağlamlığına, doğruluğuna güvenen her insan yanlış yolda ve noksanlıdır.
Ey Fani uyma nefsine Hakk’a bırak,
Altından ağacın olsa, zümrütten yaprak,
Akıbet, gözünü doldurur bir avuç toprak.
Abdulkadir Geylani Hazretleri de şöyle söylemiştir;
Ey oğul! Kalbindeki düşünceleri, tasaları, endişeleri at. Bir tek tasan olsun, o da Allah’a lâyık bir kul olup olmama endişesi olsun.
İşte bu mertebeye ulaşabildiğin an, bütün diğer tasalarına Allah kâfidir; Allah yeter.
Hazreti Mevlânâ
Mesnevi
3876 – 3892 Beyitler