(Külli akıldan kaçan yani Peygamber ve velilere uymayan kişi) meşhur Hârût ve Mârût meleklerine benzer. Onlar da gururları yüzünden zehirli ok yediler.
Mukaddes yaratılışlarına, melek olduklarına itimat ettiler. Fakat öküzün aslana itimadının faydası ne kadar olur?
Onun yüz tane boynuzu olsa ve bu boynuzlarla korunmaya çalışsa ve yüz çareye başvursa aslan onu parça parça edecektir.
Kirpi gibi baştan aşağı diken de olsa aslan yine onu çaresiz öldürür.
Kasırga, bir çok ağaçları kökünden sökerse de alçacık otlara ihsanda bulunur.
O ser rüzgâr, otun zayıflığına acır; ey gönül artık sen de kuvvet ve kudretten dem vurma.
Balta, ağaçların dalların çokluğundan, sıklığından hiç korkar mı? Hepsini paramparça eder, kesip, biçer.
Fakat bir otun üstüne vurmaz. Çünkü neşter, yaradan başka yere vurulmaz.
Aleve, odunun çokluğundan ne gam? Kasap koyun sürüsünden kaçar mı?
Hakikat ve mânâ karşısında şekil ve suret (madde) nedir? Çok zayıf, çok acizdir. Göğü baş aşağı tutan mânâdır.
Dolap gibi dönüp duran gökten kıyas tut. Onun dönmesi nedendir ve kimdendir? Ona yol gösteren akl-ı küldendir.
Oğul, (mânâya) siper gibi olan bu kalıbın dönüşü ve hareketi de ondaki gizli olan ruhtandır.
Bu rüzgarın hareketi onun mânâsından (hakiki hareket ettiren Allah’tandır) Irmak suyuna muhtaç olan değirmen çarkının dönmesi gibi.
Bu nefesin alınıp verilmesi, girip çıkması da (yaşama) arzusu ile dolu olan candan başka kimdendir?
Can o nefesi, nefesle çıkan sözü, bâzen (cim), bâzen (ha), bazen de (dal) haline koyar; bazen barış sözü, bazen de savaş sözü yapar.
Can, o nefesi bazen sağa, bazen de sola götürür. Bazen gül bahçesi haline, bazen de diken haline çevirir.
Allah, insan nefesi olan rüzgarı Ad kavminin üzerine ejderhaya dönüştürmüştür.
Yine aynı rüzgârı (Allah); müminlere rahmet, hayat ve emniyet verici bir hale getirmiştir.
Alemlerin Rabbi’nin mânâlar denizi olan din şeyhi; “Mânâ, O; Allah’tır” dedi.
Bütün yerlerin ve göklerin tabakaları (kâinat) O, ruh denizi içinde birer çer, çöptürler.
Bu çer çöp parçalarının bütün hareketleri, çırpınışları suyun bir ızdırap anındaki dalgalanmasındandır.
Ne zaman ki (mânâ) denizi çöplerin sükun bulmasını isterse onları hemen sahile atar.
Fakat (mânâ) denizi çöpleri dalgalara doğru çekerse o zaman ateş ota ne yaparsa deniz de onlara onu yapar. (Hepsini siler süpürür yok eder.)
Ey genç bu söze de son yoktur. Sen yine Hârut ve Mârut tarafına dön.
KONUNUN KUSA AÇIKLAMASI
Hârut ve Mârut adlı melekler, yeryüzündeki faciaları ve mazlum insanların, türlü ihtiras ve şehvetlerine düşkün, yalnız nefislerini düşünen insanların elinde acılar içinde yok olduklarını görmüş, Allah’a şikâyette bulunarak bu acılara bir son verilmesini dilemişlerdi. Allah onlara “İnsanda bulunan şehvet ve ihtiras sizde de olsa, sizde aynı günahları işlersiniz” buyurmuştu. Melekler itiraz ettiler. “Biz dünyayı düzene sokacağız” dediler. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak meleklere şehvet ve ihtirası da vererek, “Babil” şehrine inmelerini buyurdu. Fakat, bu iki melek dünyada şehvet ve ihtiraslarına yenilince Allah onları cezalandırdı.
Bu meleklerin başlarına gelen felâket kendilerinin melek yaratılışlarına çok fazla güvenmeleri idi.
Allah, insanlara yanlışı doğrudan ayırabilecek ve kendilerini tehlikelerden koruyabilecek “akıl” vermiştir. Fakat kendi aklına ve iradesine aşırı güvenen kişilerin “İlahi takdir” karşısında yapacakları hiç bir şey yoktur.
İlâhi kader ve kaza merhametlidir. Yüce İlâhi kudret karşısında eğilip, kendi durumlarını bilenlere karşı Allah, şefkatlidir. Fakat geçici kudret ve azametlerine güvenip bencillik gösterenlere karşı çok serttir.
Hz. Mevlânâ şöyle söylemiştir; “Allah’ın bu âleme bir ilâhi mânâlar deryası halinde gönderdiği din ulemâsı “Mânâ Allah’tır” demiştir.”
Bununla demek istiyor ki: Kâinatta ancak tezahürleri görünen ve bütün bu görünenlerin mânâsı olan Allah bir ilâhi ruhlar deryasıdır. Yer ve gök katlarının her biri bu uçsuz bucaksız mânâ engininde yüzen birer saman çöpü gibidir. Bizim görüp düşünebildiğimizden defalarca büyük ve sayısız olan bu gök kubbelerini kuran ve çeviren akl-ı kül’dür. Akıl bu göklerin mânâsı ve gökler bu mânânın görünüşleridir.
Hakikatte her vücut kalbimizin ve kalp içindeki mânânın dolayısıyla ruhumuzun koruyucusudur. Vücudun her hareket ve davranışları içinde sakladığı ruhun yönlendirmesiyledir.
Hz. MEVLÂNÂ
MESNEVİ: 3321 – 3343. BEYİTLER