KUR’AN-I KERİM’DE RAMAZAN
Hicri takvimde yer alan aylar arasında Kur’an-ı Ke-rim’de şehru Ramazan, “Ramazan ayı” diye açıkça adı geçen, Kur’an’ın indirildiği ve oruç ibadetinin farz kılındığı ay olması, içinde “bin aydan daha hayırlı” Kadir Gecesi’nin bulunması gibi değerini gösteren özelliklerin açıklandığı tek ay, Ramazan ayıdır.(1) Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allah’a karşı gelmekten korunasınız diye, size de farz kılındı.
Oruç günleri sayılıdır. Ancak hasta olan veya yolculuğa çıkıp da oruç tutamayanlarınız, tutamadığı oruçları diğer günlerde tutar. Oruca dayanamayanlar ise her oruç için bir fakiri doyuracak kadar fidye verir. Kim gönlünden koparak fazla fazla verirse, kendisi için daha hayırlı olur. Ama oruç tutmanız, bir bilseniz, sizin için daha hayırlıdır.
Ramazan, hidâyetin ve hak-bâtıl ayırımının apaçık delilleri ve insanlara rehber olmak üzere Kur’an’ın indirildiği aydır. İşte bu sebeple, içinizden ramazan ayına erişen orucunu tutsun. Ancak hasta veya yolcu olup da oruç tutamayan kimse, tutamadığı oruçları başka günlerde tutsun. Allah sizin için kolaylık diler, zorluk dilemez; ama O, sayılı günleri oruçlu geçirmenizi, size doğru yolu gösterdiği içinde Allah’ın yüceliğini tanımanızı ve kendisine şükretmenizi ister.”(2)
“Oruç tuttuğunuz günlerin gecelerinde, eşlerinizle ilişkide bulunmanız size helâl kılındı. Onlar sizin için bir elbise, siz de onlar için bir elbise gibisiniz. Allah, nefislerinize karşı koyamayacağınızı bildiği için tevbenizi kabul edip sizi bağışladı. Şimdi eşlerinizle beraber olabilir ve Allah’ın sizin için yazıp takdir ettiğini isteyebilirsiniz. Fecrin, beyaz ipliğe benzeyen aydınlığı siyah ipliğe benzeyen gece karanlığından ayrılıncaya kadar yiyip için ve orucu ertesi akşama kadar tutmaya devam edin. Mescidlerde itikâfa çekildiğinizde eşlerinizle ilişkide bulunmayın. Bunlar Allah’ın belirlediği sınırlardır; sakın bu sınırlara yaklaşmayın. İşte Allah kendisine karşı gelmekten sakınsınlar diye âyetlerini insanlara böyle açıklar.”(3)
Ayrıca bir ayette“Biz Kur’an’ı mübârek bir gecede indirdik.(4) Bir diğerinde “Biz Kur’an’ı Kadir Gecesi’nde indirdik.(5)” buyrulmak suretiyle Ramazan ayından da dolaylı olarak bahsedilmiştir.(6)
Kadir Gecesi’nin hem Kadir suresinde hem de hadis-i şeriflerde “bin aydan daha hayırlı olduğu” bildirilmek suretiyle(7) özelde Leyle-i Kadr’in genelde Ramazan ayının değeri açıklanmıştır.
Öte yandan “insanlara doğru yolu gösterip hakkı batıldan ayırmanın” Kur’an-ı Kerim’in temel niteliği olduğunun bildirilmesi de böylesi müstesna bir hidayet rehberinin gönderilme zamanı olması dolayısıyla Ramazan’ın değerinin diğer aylara nispetle pek yüksek olduğunu açıklamak anlamına gelmektedir.
İslam’ın beş esasından biri olan oruç ibadetinin bu ayda yerine getiriliyor olması da onun yüksek değerinin fiilî göstergesidir.
Ayrıca Kur’an-ı Kerim’in üstün nitelikleri ve işlevleriyle ilgili ayet-i celileler göz önüne getirildiğinde(8) o fazilet ve üstünlüklerin dolaylı olarak Ramazan ayı için de birer fazilet ve değer niteliği taşıdığı anlaşılacaktır. Çünkü Allah Teâlâ Ramazan ayını ismen zikredip tanıtırken Kur’an’ın onda indirildiğini bildirmiştir.
Ramazan ayının müstesna konumu, kimi Müslüman şairler tarafından şiirlerinde Ramazan’ı münâcât tarzında vesile niteliğinde zikretmelerine sebep olmuştur. Merhum Mehmed Âkif’in,
Yâ Rab, şu muazzam Ramazan hürmetine
Kaldır aradan vahdete hâil ne ise
Yâ Râb, şu asırlarca süren tefrikadan
Artık ezilip düşmesin ümmet ye’se.(9)
diye 1900’lü yılların başında yazmış olduğu şiiri buna güzel bir örnektir.
“Kur’an-ı Kerim’de Ramazan” başlığının pek tabii olarak söz edilmesi gerekli içeriğinin başında, “İçinizden Ramazan ayına erişen orucunu tutsun.” emr-i ilahisi dolayısıyla oruç ibadeti yer almaktadır.
KUR’AN-I KERİM’DE ORUÇ
Esasen Ramazan geceleri ve sahur vakti,(10) fidye ve keffaret konuları dışında(11) oruçtan ve özellikle Ramazan ayından yukarıdaki ayet-i kerimelerden başka ayetlerde söz edilmemektedir. Ramazan ve oruç ile ile ilgili muhteva metin ve meallerini verdiğimiz dört ayet-i kerimede açıklanmış bulunmaktadır.
Bu sebeple “Kur’an-ı Kerim’de Ramazan” başlığının ayrılmaz niteliği olarak İslam’ın beş esasından biri olan “oruç”u burada özetle değerlendireceğiz.
Ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerdeki ifadesiyle sıyam ve savm diye geçen ve dilimizde oruç olarak karşılık bulmuş olan, Ramazan ayı ile yoğun olarak gündemimize giren oruç ibadeti, hicretten sonra ikinci yılın Şaban ayında Medine’de farz kılınmıştır. O yıldan beri Müslümanlar Ramazan ayında oruçlarını tutup Müslümanlığın temel şartlarından birini yerine getirmektedirler.
Ayet-i kerimede oruc ibadetinin amacı açıklanırken “ittikâ” kelimesi kullanılmak suretiyle hem oruç emrine hem de oruç yasaklarına uymanın Allah’ın koyduğu sınırlara riayet etmek anlamı içinde orucun, Allah saygısı demek olan takva ile irtibatına dikkat çekilmiştir. Bu, orucun ve dolayısıyla Ramazan ayının müminlere kulluk bilinci noktasında sağladığı büyük bir erdem ve iyiliktir.
Öte yandan oruç, verdiği nimetler ve oruç emriyle zorluk değil kolaylık murad etmiş olmasından dolayı Allah’a şükür borcunun ödenmesi anlamı da taşımaktadır. Zira istatistiğe sığmayan ilahi nimetlerin (12) kıymeti, nefse zor gelecek bir ortam ve şekilde bunlardan uzak durmakla daha iyi anlaşılır.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz de hadislerinde doğrudan orucun, dolaylı olarak da Ramazan’ın oruç tutan müminlere kazandırdığı iyilik ve erdemlere işaret etmiştir. Bu cümleden olarak samimi bir imanla ve karşılığını sadece Allah’tan bekleyip (imanen ve’htisâben) O’nun hoşnutluğunu elde etmek üzere ramazan ayını oruçlu geçirenlerin günahlarının bağışlanacağını (13) ve cennete oruçlulara özel Reyyân kapısından gireceklerini müjdelemiştir.(14) Ayrıca orucun peşin bir iyiliği olarak da sağlık sıhhat vesilesi olduğunu bildirmiştir.(15)
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bir keresinde de oruç ibadetinin çok önemli bir başka koruyucu özelliğini “Oruç kalkandır.”(16) diye bildirmiştir.
Orucun farz-nafile her iki çeşidini de kapsamak üzere Peygamber Efendimiz tarafından “kalkan” diye değerlendirilmiş olması, fevkalade dikkat çekici bir tespit, teşbih ve çok ciddi
bir uyarı niteliğindedir. (17)
Edebî yönden teşbih-i beliğ(18) niteliğindeki “Oruç kalkandır.” hadis-i şerifinin ifade gücü ve güzelliği yanında ihtiva ettiği engin manayı iyice kavrayabilmek için önce oruç kelimesinin içinde yer aldığı başka birkaç rivayete daha işaret etmekte fayda vardır:
“Oruç kalkandır. Oruçlu kötü söz söylemesin. Oruçlu kendisine
ilişmek isteyenlere iki kez ‘Ben oruçluyum.’ desin.”
Bazı rivayetlerde de orucun “mükemmel bir kalkan”(19), “cehenneme karşı bir kalkan” “sizden birinizin savaş için kullandığı gibi bir kalkan(20)” olarak tanıtıldığını görmekteyiz. Yani hadis-i şerifte kalkana benzetilen oruçta öne çıkan anlam ve işlev, korumaktır.
Bu tanıtımlar, koruma işlevinin iyice anlaşılmasını sağladığı gibi, işin âhiret boyutunu da “cehennem azabına kalkan” olmak diye açıkça ortaya koymaktadır. Yani oruç, kişiyi düşmanın yaralayıcı hamlesinden koruyan kalkan misali insanı dünyada elem, keder ve stresten koruduğu gibi âhirette de cehennem ateşinden koruma özelliği olan -kalkan niteliğinde- bir ibadettir. Bu anlamıyla oruç, bizim için iki cihanda koruma kalkanımız demektir.
Bu noktada şu hadis-i kudsî duruma gerekçeli olarak dikkat çekmektedir:
“Oruç benim içindir, onun karşılığını vermek de bana aittir. Oruçlu,
şehvetini tatmin etmeyi, yemesini-içmesini benim (emrim ve) rızam
için terk eder.”(21)
Bu hadis-i kudsîde Allah Teâlâ’nın, kulun kendi rızası için yaptığı riya ve gösterişten uzak fedakârlığını, önceden belirlenmiş olan on sevaptan yedi yüz sevaba kadar karşılık verme ölçüsünün ötesinde ve üstünde değerlendireceğini bildirmektedir. Yani “Onun karşılığını ne kadar olarak vereceğimi ben bilirim.” buyurmak suretiyle kulun samimi kulluğu karşısında asla kuluna borçlu
kalmayacağını ilan etmiş olmaktadır. Allah Teâlâ, va’dinden kesinlikle dönmeyeceğine göre O’nun rızasının en çok gözetlendiği oruç ibadetine vereceği ödülün ucu açık, tahminlerin üstünde olduğu kesinlik kazanmış olmaktadır. Bu durum, orucun koruma getirisinin kulluk açısından ne ölçüde büyük olduğunu göstermektedir.
Hiç kuşkusuz kalkanı (korunma silahı) olmayan bir savaşçı gibi oruçsuz olan insan da büyük ve aslî korunma imkân ve âletinden yoksun, dolayısıyla her türlü iç ve dış tehlikelere karşı savunmasız hâlde demektir
Ramazan aylarında insanlarda, yakın çevrede ve toplumda oruçlu olmaktan ileri gelen birtakım güzellikler, düzelmeler, duygu enginlikleri ve buna paralel olarak yapılan iyilikler, hayırlar,
güzel uygulamalara tanık olunmaktadır. İşte bütün bunlar, oruç kalkanını birlikte toplumca kuşanmış olmanın, önce duygulara sonra da sosyal hayata kazandırdığı güzellikler ve iyiliklerdir.
Duygu, düşünce ve davranışların belli bir düzey ve kıvamda, belli bir disiplin altına alınması yoğun şekilde imsak disiplini ve oruç ibadeti sayesinde mümkün olmaktadır. Sınırlandırılmaktan
hiç hoşlanmayan his ve hevesler, oruç ve imsak disiplini ile daha baştan -irâdî olarak- en üst seviyeden benimsenmiş sınırlara çekilmekte ve olumsuz etkileri önlenmekte, bir tür sıkıyönetime tabi tutulmaktadır. Bu da orucun insan ruhunu, duygu ve düşüncelerini ve dolayısıyla günlük hayatını zararlı etkenlerden, maddi manevi olumsuzluklardan koruyan tam bir kalkan ya da insan için güvenli bir siper olduğunu göstermektedir. Nitekim Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, gücü kuvveti ve şehevi duyguları yerinde olduğu hâlde evlenme imkânı bulamayan gençlere, kendilerini günah işlemekten korumaları için oruç tutmalarını tavsiye etmiştir.(22)
Ayrıca orucun koruyuculuğu sadece Ramazan ayında tutulan farz oruçlarla sınırlı değildir. O, kendisine başvurulan her gün ve şartta nafile oruç tutarken de koruma işlevini, kalkan görevini yerine getirir. Bu durum, toplumun büyük bir kesimi tarafından oruç ibadetinin yerine getirildiği Ramazan ayında çok daha belirgin olarak görülebilmektedir. Fark bundan ibarettir.
Bir başka açık gerçek de şudur: İslam, topluca ve toplumca yaşandığı oranda kendisinden istifade edilebilecek bir dindir. Çünkü o bütün insanlığın dinidir. Mensuplarına dünya ve âhiret mutluluğunu kazandırmak istemektedir. Getirdiği esaslar, öğretiler de bu hedefe yönelik ilkelerdir. Önemli olan İslam’ı, kendisine has sınırları içinde algılayabilmek, onu kendi bütünlüğü içinde yaşayabilmektir.
Meşru bir özrü olmadığı hâlde Ramazan günlerinde oruç kalkanını kuşanmamış olanlar hem kendilerine hem de çevrelerine karşı İslami kimliklerini ispat etmekte oldukça zorlanacaklardır.
Diğer taraftan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz “Oruç tutunuz sıhhat bulunuz!(23) buyurmuştur. Bu hadis-i şerif, orucun sağlık açısından da kalkan olduğunu yani koruyuculuğunu ortaya koymaktadır. Dünyamızda yaygınlaşmış bulunan obezite/şişmanlık ve sebep olduğu rahatsızlıklar ve bunlar karşısında başvurulan diyetlerin temelini teşkil eden az yemek tavsiyeleri, orucun sıhhat kalkanı olduğu gerçeğinin tıbbi açıdan itirafıdır.
Kulluk, ahlak ve sağlık konularında üst düzey koruyucu konumundaki oruç, “Kader okuna kalkan tutulmaz.” atasözünde olduğu gibi sadece kader karşısında etkisizdir.
Oruç da dâhil bütün ilahi emir ve yasaklara uymakta kul için Yüce Yaratıcı’nın hoşnutluğunu kazanmak asıl hedef ve büyük bir bahtiyarlıktır. Dolayısıyla İslami öğreti ve bunların uygulamalarının değerini, fert ve topluma sağladığı sadece dünyevi faydalarla yorumlamak doğru değildir. Manevi ve uhrevi fayda ve iyiliklerin, hepsinin üstünde de Allah’ın hoşnutluğunun bulunduğu asla unutulmamalıdır. Zira Yüce Rabbimiz “Allah’ın hoşnutluğu en büyüktür.”(24) buyurmuş, kul için en büyük nimetin rızasını kazanmak olduğunu duyurmuştur.
Bu temel gerçeğe işaret ettikten sonra oruç ibadetinin peşin faydaları ya da Ramazan ayının oruç vasıtasıyla müminlere sağladığı iyilikleri özetle de olsa hatırlamakta fayda vardır:
Oruç insana kul olduğunu ciddi şekilde hissettirir ve ancak Allah Teâlâ’nın tartışmasız hükümranlığına emir ve yasaklarına gösterdiği teslimiyet ölçüsünde değerinin artacağını öğretir. Böyle bir idrak ve bilinç, oruç ve Ramazan’ın mümine kazandırdığı en büyük iyiliktir. Çünkü kulluk konumunun farkında olmak, güzel ameller işlemeyi kolaylaştıran enerji ve eylem kaynağıdır.
İnsandaki nefsî ve dünyevi duygu ve isteklerin dengede tutulup -tabir caiz ise- frenlenmesi için öz denetime ihtiyaç vardır. Oruç, imsak niteliği dolayısıyla öz denetim konusunda en etkili
ortamı oluşturur. Bu da his ve heveslerin baskı ve olumsuz etkisinden korunma imkânı olarak oruç ve Ramazan’ın mümine yönelik bir başka önemli iyiliğidir.
İnsanın, yeme içme gibi helal fiilleri bile kendi iradesiyle işlemekten vazgeçtiği imsak hâlinde, Allah ve kul haklarına aykırı olan haram fiil ve davranışlardan uzak durması doğrusu çok daha kolaylaşır. Ramazan aylarında toplumda görülen esenlik ve dikkat çekecek şekilde azalan suç işleme oranları bu durumun açık delilleridir. Geçmişte bir il emniyet müdürünün bu durumu
“Biz emniyet teşkilatının en rahat ettiğimiz ay Ramazan’dır.” diye vurguladığı hâlâ hatırımdadır.
Nefis terbiyesi bakımından pek özel ve olumlu bir iklim demek olan oruç ve Ramazan vesilesiyle mümin etkili bir muhasebe iradesi de kazanır ki bu irade, başlı başına tüm iyiliklerin kapısını aralar ve güzelliklere kaynaklık eder. İnsan bu sayede çevreye ve topluma karşı duyarlı ve paylaşımcı bir eğilimi daha kolay benimser.
İftar vakitlerinde yaşanan duygular ve paylaşılan Allah katında kabul görme umutları, oruçlu kişinin başka zamanlardan farklı olarak Allah’a yakınlık (tekarrub) heyecanı yaşamasına vesile olur. Bu, dünyevileşme yerine bir anlamda uhrevileşme tecrübesi olarak büyük ve olumlu bir kazanımdır.
Namazda, kötülükten men (nehiy); zekâtta, malını fakirin hakkından arındırma (tezekki); hacda, zararsızlık ve maşerîleşme gibi kurban ve oruçta da Allah’a karşı saygılı olma (takva/ittika)
işlev ve davranışları, netice itibarıyla İslam ümmetine has “iyilik medeniyeti”nin özellik ve güzellikleri olarak sosyal bir gerçeklik kazanır ve “İslam farkı”nı ortaya koyar. Oruç ve Ramazan işte bu farkın bilincine varma imkânı tanıması yönüyle de ümmete -ve hatta bir ölçüde de olsa imrendirme düzeyinde tüm insanlığa- iyilikte bulunmuş olur.
Bizim bu çalışmada amacımız Ramazan-İyilik ilişkisine yönelik tespitlerde bulunmak olduğu için -orucun ahkâmını fıkıh ve ilmihâl kitaplarına bırakıp- bu kadarla yetiniyoruz. Bu yakla-şımımızı ele alacağımız diğer konularda da sürdüreceğiz.
- bk. Bakara, 2/185.
- Bakara, 2/183-185.
- Bakara, 2/187.
- Duhân, 44/3.
- Kadir, 97/1.
- Kur’an, Mekke’de milâdî 610 yılı Ramazan ayında indirilmeye başlamıştır.
- Nesâî, Sıyâm, 5; İbn Huzeyme, Sahih, III, 191-192.
- Böyle toplu bir değerlendirme için bk. İ. L. Çakan, “Kur’an-ı Kerim’in Âyetlerle Tanımı”, Kur’an-ı Kerim’den Tespitler Münminlere Diriliş Çağrısı (İstanbul, 2023), 27-34.
- Sırat-ı müstakim, C 5, No. 105, s. 1, 4 Ramazan 1328/26 Ağustos 1326 (8 Eylül 1910).
- bk. Bakara, 2/187.
- bk. Bakara, 2/196; Nisâ, 4/92; Mâide, 5/89, 95; Mücâdele, 58/4.
- bk. İbrâhîm, 14/34; Nahl, 16/18.
- bk. Buhârî, Savm, 2, 4, 6, 9; Nesâî, Sıyâm, 39.
- bk. Buhârî, Savm, 4.
- Taberânî, el-Mu’cemü’l-evsat, VIII, 174; Heysemî, Mecmeu’z-zevâid, III, 179; Ebu Nuaym el-Isbahânî, et-Tıbbu’n-nebevî, I, 236.
- Buhârî, Savm, 2, Tevhid, 35; Müslim, Sıyâm, 162; Ebû Dâvûd, Savm, 25; Tirmizî, Cum’a, 79, Savm 54, Îmân, 8; İbn Mâce, Sıyâm, 1, Fiten, 12, Zühd, 22; Dârimî, Savm, 27, 50; Mâlik, Muvatta’, Sıyâm, 57.
- Siper ve örtü diye de tercüme edebilecek olan “cünne” kelimesini Peygamberimiz oruc’un yanında bir de imam (halife, emir, komutan, yönetici) için kullanmıştır (bk. Buhârî, Cihâd, 109; Müslim, İmâre, 43; Ebû Dâvûd, Cihad, 151; Nesâî, Bey’at, 30).
- Teşbih, Beyan ilmi tabiri olarak aralarında ya gerçekten ya da mecâzen ilgi-ilişki bulunan şeyleri birbirine benzetmektir. Teşbih-i beliğ ise sadece benzeyen ve kendisine benzetilenle yapılan benzetmedir. Bu teşbihte benzetme yönü (vech-i şebeh) ve benzetme edatı (edat-ı teşbih) zikredilmez. Teşbih-i beliğe şimdilerde yalın benzetme de denilmektedir.
- İbn Receb el-Hanbelî, Câmiu’l-ulûm ve’l-hikem, 272.
- bk. Nesâî, Sünen, VII, 415.
- Buhârî, Tevhîd, 35.
- Buhârî, Savm, 10, Nikâh 302; Müslim, Nikâh, 1; Nesâî, Sıyâm, 43; İbn Mâce, Nikâh, 1.
- Taberânî, el-Mu’cemü’l-evsat, VIII, 174; Heysemî, Mecmeu’z-zevâid, III, 179; Ebu Nuaym el-Isbahânî, et-Tıbbu’n-nebevî, I, 236.
- Tevbe, 9/72.
Yorumlar
Kalan Karakter: