İYİLİK AYI RAMAZAN
RAMAZAN BÖLÜMÜ
YAZAN: PROF. DR. İSMAİL LÜTFİ ÇAKAN
FİDYE
Yaşlılık ve şifa ümidi bulunmayan bir hastalık sebebiyle oruç tutamayan kimse, daha sonra kaza etmesi de mümkün olmayacağı için her günün orucu için bir fakiri bir gün sabahlı akşamlı doyuracak miktarda yiyecek veya parasını vermesi diye tanımlanabilir. Miktarının arttırılması yükümlüye kalmıştır.
Bu manasıyla fidye meşru bir özür sebebiyle tutulamayan oruç ibadetine bedel olarak dinî hükümde bir hafifletme ve ruhsat özelliği taşır.
TERAVİH NAMAZI
Ramazan’ın getirdikleri arasında Ramazan gecelerine has ibadet/kulluk özelliği taşıyan bir zenginlik ve iyilik de Hz. Peygamber’in,“Allah’ın Ramazan gecelerinde nâfile olarak emrettiği” diye nitelediği teravih namazıdır. “Gündüzleri sâim, geceleri kâim” sözü, öncelikli olarak Ramazan ayını oruç ve teravihle değerlendiren müminlere yöneliktir.
Teravih hakkında Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim Ramazan’ın faziletine inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek teravih namazını kılarsa geçmiş günahları bağışlanır.”(1)
Bu hadisin bir rivayetinde Ebû Hüreyre radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Kesin emir vermeksizin Ramazan gecelerinde ibadet etmeyi tavsiye ederdi.” açıklamasında bulunur.(2) Bu cümlede görüldüğü üzere teravihe “Ramazan namazı” da denilmektedir.
Her iki hadis-i şerifte teravih namazının, dinî bir görev olduğuna inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek kılınması hâlinde, geçmiş günahların bağışlanmasına vesile olacağı müjdesi verilmektedir.
Hz. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’ın, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in kendilerini bu namazı eda etmeye teşvik ettiğini fakat mecbur tutmadığını bildirmiş olması -ve tabii Hz. Peygamber’in uygulaması- teravihin, Ramazan’a kavuşmuş ve fakat herhangi bir sebeple oruç tutmayan, tutamayan kimselerin de kılacakları yani oruca değil, Ramazan gecelerine, vakte mahsus
nafile bir namaz olduğunu ifade eder. Bu da Ramazan’ın, bu aydaki gecelere yönelik ikram ve iyiliği demektir.
Teravih, nafile bir namaz olmakla beraber, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, oruç ve Kadir Gecesi ile ilgili hadislerinde olduğu gibi “imânen ve ihtisâben” buyurmak suretiyle onu da iman ile ilişkilendirmiştir. İmam Buhârî, hadis metnindeki bu “inanarak” kaydından hareketle onu Sahîh’inde Nafile olan teravih namazını kılmak imandandır.” (3) başlığı altında zikretmiştir. İmâm-ı Âzam da teravihin nafile olmakla beraber “sünnet-i müekkede” olduğuna hükmetmiştir.
Ramazan gecelerini teravih kılarak değerlendirmenin, “geçmiş günahların bağışlanması”na vesile olacağının bildirilmiş olması ümmet için hiç kuşkusuz büyük bir müjdedir. Dahası,
oruç ve Kadir Gecesi için de verilen aynı müjdede bağışlanan günahlar “küçük” veya “büyük” diye bir kayda da bağlanmamıştır. İfadedeki bu genellik, şirk hariç, -Allah Teâlâ’nın dilemesine bağlı olarak- her türlü günahın bağışlanma kapsamına gireceği ümit ve yorumuna elverişlidir.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem teravihi birkaç gece mescidde kıldırdıktan sonra, cemaatle eda edilmesi farz kılınır da Müslümanlar onu yerine getirmekte güçlük çekerler endişesiyle, cemaatle kıldırmayı terketmiş ve kendi başlarına kılmalarını tavsiye etmiştir. Teravih namazı, Hz. Ömer’in halifeliği zamanında onun emri ile mescidde cemaatle 20 rekât olarak kılınmaya başlanmıştır. O günden bu yana da cemaatle kılınmaktadır. Bizzat Hz. Ömer’in ifadesiyle gerçekten “Teravihin cemaatle kılınması her yönüyle çok güzel bir âdet olmuştur.”(4) “Ramazan’ın faziletine inanarak ve Allah Teâlâ’nın hoşnutluğunu dileyerek kılınması teşvik ve tavsiye edilmiş olan teravih namazını bir an önce bitirmek gibi gereksiz bir acelecilikle kılmak ve kıldırmak asla doğru değildir. Cemaati yormadan ve bıktırmadan mutedil bir şekilde tatvil-i kıraate gitmeden en fazla dört rekâtta bir selam vermek suretiyle kıldırılması, namazın sıhhati, cemaatin eğitimi ve teksir-i cemaat açılarından en uygun yöntemdir.
Teravihin hatim ile kıldırılacağı cami ve mescidlerin daha önceden uygun vasıtalarla duyurulması teravihi hatimle eda etmeye dayanamayacak kimseleri zor durumda bırakmamak açısından, onlara yönelik bir iyilik, hizmet bakımından da uygunbir tavır olur.
İTİKÂF
İtikâf, ibadet amacıyla ve şartlarına uyarak camide inzivaya çekilmek anlamındadır. Hz. İbrahim döneminden beri bilinip uygulanan(5) itikâf, İslam’da Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in bizzat uygulaması ile Ramazan ayının son on günü ve gecelerini kapsayacak şekilde gerçekleştirildiği için Ramazan ile irtibatı açıktır. Biz de bu sebeple itikâfa, Kur’an’da Ramazan
başlığı altında yer verdik.
Kur’an-ı Kerim’de de “mescidlerde itikâfa çekildiğinizde…(6)” diye oruç geceleriyle (leylete’s-sıyâm) ilgili bazı hükümler açıklanırken genel bir ifade ile itikâf takrir edilmiştir. Hz. Peygamber’in uygulaması yani fiilî sünnet,(7) itikâfın zamanını Ramazan’ın son on günü olarak tayin etmiştir. Yani itikâfın zamanı dâhil meşrûiyeti Kur’an ve sünnetle sabittir.
Farz olan ibadetlerin yanında nafile ibadetlerin de kişinin manevi yönden olgunlaşmasında önemli bir etkisi vardır. Bu sebeple Peygamber Efendimizin yaptığı gibi44 Ramazan’ın son on gününde mescidde itikâfa giren kimse, ibadet, dua, zikir, Kur’an okumakla ve tefekkürle meşgul olur. Ayette belirtildiği üzere itikâf süresince yiyip içer, fakat cinsel ilişkiden ve dünyevi isteklerden uzak kalır.
Bazı müminlerin itikâf ibadetini yerine getirmesiyle sünnet ihya edilmiş sayılır.
İtikâfa özellikle Ramazan ayının son on gününde girilmesi Kadir Gecesi’ni de ihya etme fırsatı vereceği için ayrı bir önem taşır. Bu da Ramazan ayının itikâf yapan müslümanlara Kadir
Gecesi’ni ihya etme fırsatı olarak farklı bir iyiliği demek olur.
FITIR SADAKASI
Ramazan Bayramı namazından önce buğday, arpa, kuru üzüm ve hurmadan bir sâ’, yani 2917 gram miktarında veya bu miktarın para olarak karşılığını her birey için bayramın birinci günü sabahlı akşamlı bir kişinin yiyeceğini karşılamak üzere bir fakire vermekle gerçekleşir. Bayram sevincine tüm toplum bireylerinin asgari düzeyde de olsa katılımını sağlamayı amaçlayan bir sadaka/hayır/iyiliktir.
Bunu borç ve asli ihtiyaçlarından fazla olarak nisap miktarı mala sahip olan her Müslüman’ın vermesi vaciptir. Dinî esaslara göre zengin konumundaki çocuk ve delilerin malındanda da veli veya vasilerinin vermesi gerekir.
Bu sadaka, zenginlere, anne baba, nine dede, oğul kız çocuklara ve torunlara ve de bakmakla yükümlü olduğu kimselere verilmez.
MUKABELE
Sözlük anlamı “İki şeyi birbiriyle karşılaştırmak” demek olan mukabele özellikle Ramazan ayında cami, mescid ve evlerde belli vakitlerde namaz öncesi veya sonrasında bir veya birkaç hafız tarafından okunan Kur’an-ı Kerim’i daha çok yüzünden takip etmek suretiyle hatim etmek demektir.
Mukabele okumak ve mukabele dinlemek diye ifade edilen bu uygulama Cebrâil aleyhisselam’ın Ramazan aylarında Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelip o ana kadar nazil olan ayet ve sureleri arza adı verilen karşılıklı okumalarından kaynaklanmaktadır.(9) Yani mukabele, doğuşu ve yaygın uygulaması itibariyle Ramazan’a ait bir faaliyet ve iyiliktir.
Kur’an-ı Kerim’in hem nazil olması hem de yaygın şekilde okunması Ramazan’da gerçekleşen iki kutlu olaydır. Fazilet ve sevabı da daha büyüktür. Ramazan’ı Kur’an ayı diye tanımlayanlar bu iki özelliği dikkate almış olmaktadır.
Allah’ın evlerinde O’nun kitabını okuyan ve müzakere eden cemaati rahmet kaplayacağı, onları meleklerin kuşatacağı ve Allah Teâlâ’nın o mecliste yer alanları kendi nezdinde bulunanlara
bildireceği Peygamber Efendimizin konuya dair verdiği müjdeler olup teşvik anlamı taşıdığı açıktır.(10)
Şimdilerde kitle iletişim vasıtaları ve sesli görüntülü medyada da Ramazan ayında mukabeleler okunmaktadır. Ramazan’ın iyilik ve rahmetinin daha yoğun şekilde hissedilmesi böylece
yaygınlaşmış ve kolaylaşmış olmaktadır.
RAMAZAN GELDİ
Ramazan geldi, elhamdülillah!
Yarın ilk teravih…
Dünyaya geliş amacımızı, hedefimizi bir kez daha hatırlatmak üzere her yıl geliyor.
Her sene Ramazanda farklı bir konu gündeme getirilmeye çalışılıyor.
Dikkat çekmek, farkındalık oluşturabilmek için!
Bu Ramazan “iyilik” konusu ön plana çıkıyor.
Verdiğini kendi malı, biriktirdiğini başkasının malı olarak gören bir medeniyetin mensuplarıyız.
O’nun için muhtaca vermek, O’na vermek gibi kabul edilir adeta!
Dünya hayatının gayesinin, Rabbimizin rızasını kazanıp ahiretimizde cennetle ödüllendirilmek olduğunu biliyoruz elhamdülillah.
Ancak beklentilerimiz, hırslarımız, arzu ve isteklerimiz bazen gayemizi unutturabiliyor bize.
Amacımızı, hedefimizi hatırlatmak üzere her yıl Ramazan geliyor.
Derlenip toparlanamaz, yanlışlarımıza pişmanlık duyup hatalarımızı düzeltemezsek yarın pişmanlığın da faydası olmayacak!
Rabbimiz insanın pişmanlıklarından bahseder bize:
Ölüm anında insanın "Rabbim, bana birazcık daha süre versen de sadaka verip iyilerden olsam" (Münafikun,10) şeklindeki pişmanlığının anlamsız olduğunu anlatır.
Mahşer gününde inkarcıların dünyada yaptıklarına bakıp "Ah keşke toprak olsaydım" (Nebe,40) şeklinde ifade ettikleri pişmanlık da öyledir.
Cehennem görülünce "Ah keşke bu hayatım için dünyadayken iyi bir şeyler hazırlayıp gönderseydim" (Fecr,24) demek de;
İnkarcılığının ve işlediği suçların neticesinde cehenneme atılırken, "Peygamberleri dinleseydik ve aklımızı kullansaydık şu alevli ateşin içindekilerin arasında olmazdık" (Mülk,10) demek de;
Cehenneme atıldıktan sonra, "Rabbimiz bizi buradan çıkar da dünyadayken yaptıklarımızın dışında iyi işler yapalım" (Fatır,37) şeklinde pişmanlık duymak da bir anlam ifade etmez!
Pişmanlık duyulacaksa şimdi duyulacak; pişmanlık fayda verecekse şimdi verecektir.
Ramazan bize seslenir adeta:
"Ey zamanının çoğunu midesini doyurmak için farklı lezzetlerin peşinde harcayan insan!
Ey nefsini tatmin etmek için arzu ve isteklerinin esiri olan insan!
Mideni ve nefsini düşünmekten kalbini ihmal ettin.
Kalbine emek ver!
Ruhunu arındır!
İhmal ettiklerini telafi etme fırsatı geldi.”
Ramazan geldi!
Bu yıl farklı gelsin.
Ellerimiz işlerimizi görsün ama yüzümüz O’na dönük olsun!
İyilik yap, gidişatın değişsin!
İyilik yap, dünya değişsin!
Doç. Dr. Burhan İŞLİYEN
DİB Başkan Yardımcısı
1 Buhârî, Îmân, 37; Müslim, Müsâfirîn, 173, 174. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan, 1; Tirmizî, Savm, 1; Nesâî, Kıyâmü’l-leyl, 3, Savm, 39, 40, Îmân, 31, 32; İbn Mâce, İkâmet, 173, Sıyâm, 3, 39, 40
2 Müslim, Müsâfirîn, 174. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan, 1; Tirmizî, Savm, 82
3 Buhârî, Îmân, 27.
4 bk. Buhârî, Salâtü’t-terâvîh, 1.
5 bk. Bakara, 2/125.
6 Bakara, 2/187.
7 bk. Buhârî, İ’tikâf, 1; Müslim, İ’tikâf, 5.
8 bk. Buhârî, İ’tikâf, 6.
9 Hz. Peygamber’in vefatından önceki son ramazanda mukabele iki defa gerçekleşmiştir. bk. Buhârî, Bed’ü’l-vahy, 5, Bed’ü’l-halk, 6, İsti’zân, 43; Müslim, Fezâ’ilü’s-sahâbe, 98, 99.
10 Müslim, Zikir, 38, 39; Ebû Dâvûd, Vitir, 14; Tirmizî, Kırâat, 10.
Yorumlar
Kalan Karakter: