Yazar: Prof. Dr. İsmail Lütfi ÇAKAN
İYİLİK AYI RAMAZAN
RAMAZAN’DA DEĞİLSE PEKİ NE ZAMAN?
Dün gece notlarımı karıştırırken bir kayıt buldum onlar içinde. Bu bir hadis-i şerifti. Enes b. Mâlik radıyallahu anh, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmekteydi:
Önce sevindim, sonra düşündüm ve takıldım bir kelimeye. Bu bir kelimeden duyduğum dehşeti paylaşmak istiyorum sizinle.
“Yine Ramazan geldi
Tüm mağfiret imkânlarıyla.
Cennet kapıları ardına kadar açık.
Cehennem kapıları sonuna kadar kapalı.
Şeytanlar bağlı, kısıtlı.
Böyle bir aya erişip de bağışlanmamış olana yazık!
Ramazan’da da bağışlanmazsa insan,
Peki, başka ne zaman?” (1)
“Yine hazan mevsimi geldi.” diye hayıflananlara, benim gibi ömrünün son baharını yaşayanlara herkesten daha anlamlı, acı ve belki de etkili bir uyarı, bir soru, bir hatırlatma. “Ramazan’da değilse peki, ne zaman?”
Sizi bilemem ama ben, bu “Peki, ne zaman, femetâ!?” sorusu kadar bana etki eden, düşündüren, yüreğimi hoplatan, beynimi zonklatan bir başka “Ne zaman?” sorusu hatırlamıyorum.
Sevinç yumağının içine, tam orta yerine kuşku özünü bir atom çekirdeği gibi yerleştiren bu soru… Karalanmış, kirlenmiş ömür defterini temizleme ümidinin doğduğu mevsime yönelik en acı sonu hatırlatan bu soru… Ne yapıp edip aklanmak gereğini vurgulayan, bu iş için “Başka zaman yok.” diyen ah bu soru…
Sarstı beni, yüreğimi, ümitlerimi tâ derinden…
Yalnızlık kötü be dostlar, böyle dehşet anlarında. Yaklaşınbiraz hisleriniz, duygularınızla… Siz de etkilenmediniz mi? Siz de korkmuyor musunuz? Siz de kendiniz için “acaba” demiyor
musunuz?
Yoksa hazırlığınız tamam, niyetiniz sağlam, yüreğiniz ayakta, rahmet ve mağfiret sağanağında tepeden tırnağa aklanmaya,
paklanmaya hazır mısınız? Sonuçtan emin misiniz?
Böyle bir itminan hâline imrenilmez mi?
Ama ben hâlâ o “Peki, ne zaman?” sorusunun hatırlattığı talihsizlik ihtimaline uğramaktan, aklanamamaktan, rahmet mevsiminde susuz kalmaktan, yıkanamamaktan korkuyorum. Aşamadım bu korkuyu… Umudum kıpırdıyor içimin derinliklerinde… Hissediyorum onu… Ama korkum gözümün önünde, beynimin içinde baskın bir konumda, dimdik ayakta duruyor.
Korkuyorum işte be dostlar, korkuyorum. “Peki, ne zaman?”
“Bu Ramazan, evet bu Ramazan!” diyebilsem, bu cevabı şöyle bütün gücümle avazımın çıktığı kadar yürekten bir bağırabilsem, buna bir niyet, bir ahdedebilsem rahatlayacağım. Evet
rahatlayacağım.
Niyetlerinizle, dualarınızla destek olur musunuz bana
dostlar?
Ben size, sizin için geçerli olmasın bu “Peki, ne zaman?”
sorusu diye dua ediyorum. Bu ramazan, mağfiretinizin adı, aklanmanızın tadı olsun” diyorum.
Ve soruyorum bir kere daha kendi kendime;
Aklanmak, “Ramazan’da değilse peki, ne zaman?”
ASBİLİK VE HESABİLİK
İyilik Ayı Ramazan’da belki en çok gündeme gelen ya da gelmesi gereken konulardan biri de hasbilik ve hesabilik kavram ve uygulamalarıdır. Zira hem oruç hem teravih ve hem de Kadir Gecesi gibi Ramazan’a özgü ibadet ve fırsatlar konusunda varid olan hadis-i şeriflerde imandan sonra bir de karşılığı/sevabı Allah’tan beklemek demek olan ihtisab vurgusu bulunmaktadır.
Her üç konuda da “Kim iman edip sevabını Allahtan bekleyerek Ramazan orucunu tutar, teravih namazını kılar, Kadir Gecesi’ni ihya ederse geçmiş günahları bağışlanır.” müjdesi verilmektedir. (2)
Diğer taraftan Yüce Rabbimiz, sevgisi cazip gösterilen dünya nimetlerinden en önde gelenleri saydıktan ve “Bunlar dünya hayatının geçici zevkleridir. Asıl varılacak yer Allah katındadır.” buyurduktan sonra Hz. Peygamber’e hitaben şöyle açıklamada bulunmasını emretmektedir:
(Dünyanın cazibesine gönlünü kaptıranlara) de ki: Size bundan daha güzelini haber vereyim mi Takva sahiplerine Rabbleri katında içinden ırmaklar akan Cennetler vardır; onlar orada ebediyen kalacaklardır, ayrıca tertemiz eşler de onlar içindir ve hepsinden önemlisi Allah’ın hoşnutluğu vardır. Allah, kullarının yaptığını görmektedir.(3)
Bir başka ayet-i kerimede de inananlara vadolunan cennet ve nimetlerini tanıtırken, “Allah mümin erkeklere ve mümin kadınlara, içinden ırmaklar akan ve temelli kalacakları cennetler ve Adn Cennetlerinde hoş meskenler vadetmiştir. Allah’ın rızası/hoşnutluğu ise hepsinden daha üstün ve büyüktür. Asıl bahtiyarlık ve kurtuluş da işte budur.”(4) buyurmaktadır.
Görüldüğü gibi her iki ayet-i kerimede de “Allah rızası”, “en büyük karşılık/kazanç” olarak nitelendirilmektedir.
İhtisab ya da hasbilik, “karşılığı sadece Allah’tan beklemek” demek olduğuna göre “Allah’ın rızası peşinde olmak” anlamındadır. Nihai anlamını ve hedefini “rıza-i ilahi”de bulan gerçek ve sonsuz kazanç niyet ve hesabı yani “hasbilik”, peşin fayda ve karşılık beklemek demek olan “hesabilik”’ten çok çok farklı ve üstün imani ve ahlaki bir tavır ve erdemdir.
Bu tanımlar çerçevesinde ihtisab ve hasbiliği şöyle bir değerlendirmeye tabi tutmak mümkündür: Hasbilik, en akıllı ve anlamlı hesabiliktir. Çünkü hasbilik, “her türlü hayırdan daha
büyük olan Allah’ın rızası”nı hedeflemektir.
“Allah rızası” kavramı hem dünya hem de âhiret nimetlerinin hepsinden üstün ve büyük olduğuna göre ihtisab ya da hasbilik bu en büyük nimet ve karşılığın peşinde olmak, hayır hasenat ve iyiliği en büyük karşılığı ile değerlendirme niyet ve teşebbüsü demektir. Bu da en akıllıca bir hareket ve aynı zamanda -tabir caiz ise- en büyük ve anlamlı hesabiliktir.”
Ramazan ayının böyle bir bilinci mümin gönüllere yerleştirme etkisi de onun ayrı ve değeri pek yüksek büyük bir iyiliğidir. Ramazan’a iyilik ayı derken hasbiliği gönüllere hâkim kılma yönündeki etkisini göz ardı etmemek hem gereklidir hem de nimetin farkında olmak anlamında bir uyanıklık ve hakşinaslıktır.
“Allah’ın verdiği nimetleri saymaya kalksanız saymakla bitiremezsiniz.”(5) ayeti gereğince istatistiğe sığmayan ilahi nimet ve ikramların hepsinden büyük, en büyük karşılık Allah rızası olunca, bu amaçla yapılacak her iş ve davranış, en büyük olana talip olmak anlamında hem hasbi hem de en büyük hesabi bir tavır ve eylem demek olur.
Peşin ve büyük getiri elde etmek düşünce ve gayreti anlamındaki hesabilik, hasbilik aşamasının farkına varabilirse, gerçek ve akıllı bir hesabilik hâline dönüşmüş olacaktır. O zaman da ona artık hesabilik değil hasbilik demek gerekecektir. Yani hasbilik ve hesabilik bir yerde geçişli/yer değiştirebilen kavramlardır. Zira hasbilik de “en büyük hedef olan Allah’ın rızasından önce peşin
çıkarları yeğler hâle dönüşürse hasbilik olmaktan çıkıp artık o da terim anlamında hesabilik olur.
Geçmiş yıllarda biraz idealist takılan bir öğrenci, “Bu dinde karşılıksız hiçbir şey yapılmaz mı? Hep şu kadar sevap bu kadar iyilik, diye karşılık ve getiriden söz ediliyor.” demişti. Ben de kendisine burada söz konusu olan ihtisab teriminden ve hasbilikten bahsetmiş, karşılığı Allah’tan beklemek ve Allah rızası kavramlarını hatırlatmış, hesabilik gibi görünen söylemlerin aslında hasbilik eğitimi niteliğinde olduğunu, fakat çoğu insanın o teşvik rakamlarına fıtraten ihtiyaç duyduğu için onlara biraz fazla düşkünlük gösterildiğini ve sıkça dile getirildiğini söylemiştim. Gerçekten hasbilik ve hesabilik karşılaştırması yapılabildiği zaman bu iki terimin geçişli bir niteliğe sahip bulunduğu ve gerçek amacın ihtisab bilinci ve hasbilik olduğu anlaşılacaktır.
Hiç kuşkusuz Ramazan ayı, bu açıdan da duygu eğitimi zamanıolması dolayısıyla büyük bir iyilik mevsimidir.
Dünya sınırlı bir sınav sahnesidir. Sınav, dünya hayatının, sonuçları âhirete uzanan olmazsa olmaz bir gerçeğidir. Dünya değerleri ve nefislerdeki bunlara yönelik sevgi/düşkünlük duyguları, sınav vesilesi olmak üzere insanlara verilmiştir. Eğer bunlar, temel görevi Allah’a kulluk olan insanoğlunu, Allah’ın emir ve yasaklarına uygun yaşamaktan alıkoyar ve Allah’a kulluk yapmaktan uzaklaştırırsa bu, dünya ve nimetlerinin geçici ya da yalancı cazibesine kapılıp yanılmak anlamına gelir ve her yanılgı gibi insanın aleyhine neticelenir. Şu ayet-i celile bu acınası durumu açık açık haber vermektedir:
“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, yakın akrabanız, kazandığınız mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret ve sevdiğiniz meskenleriniz size Allah’tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihattan daha sevimli ise o zaman Allah’ın azap emri gelinceye kadar bekleyin! Allah, yoldan çıkmış topluluğa aslâ doğru yolu göstermez.” (6)
Bu sayılan dünya nimetleri, Allah’ı ve O’na kulluğu unuttur-
maz ise o zaman kul için başarı ve kurtuluş vesilesi olur. Nitekim “Süleyman, ‘Ben bu güzel şeyleri Rabbimi hatırlattıkları için severim.’ dedi ve atlar gözden kayboluncaya kadar onları seyre daldı.” (7) ayeti ile “O evlerde öyle yiğit adamlar vardır ki ne ticaret ne de alışveriş, onları Allah’ı zikretmekten, namazı dosdoğru kılmaktan ve zekât vermekten alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olacağı bir günden korkmaktadırlar.”(8) ayet-i kerimesi, sınavda başarının sırrını, hayatın âhiret boyutunu ihmal etmeyip ahiret ve hesap kaygısını sürekli canlı tutmaya bağlı olduğu uyarısında bulunmaktadır.
Kul için “Allah’ın hoşnutluğu”, bütün nimetlerden ve her şeyden önemli hiçbir şeyle mukayese kabul etmez en büyük ikrâm ve ihsandır.
Samimi bir teslimiyetle tam, -gerçek ve akıllı bir hesabilik anlamı da taşıdığına işaret etmeye çalıştığımız- hasbilik duygusunu imsak disiplini ile hayatımıza yerleştirip güçlendirmek
fırsatını getirmiş olması Ramazan ayının bize yönelik en büyük iyiliği olsa gerektir
1 İbn Ebî Şeybe, Musannef, II, 270; Taberânî, el-Mu’cemü’l- evsat, VII, 323;
Heysemî, Mecmeu’z-zevâid, III, 143; Münzirî, et-Tergîb ve’t-terhîb, II, 99.
2 bk. Buhârî, Îmân, 25, 27, 28, 35; Savm, 6, Teraâvîh, 1; Leyletü’l-kadr, 1;
Müslim, Müsâfirîn, 173-176; Ebû Dâvûd, Ramazan, 1; Tirmizî, Savm, 1;
Nesâî, Kıyâmü’l-leyl, 3; İbn Mâce, İkâme, 173, Sıyâm, 2; Mâlik, Muvatta’,
Ramazan, 2; Dârimî, Savm, 54; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 61, 195; II
232; V, 218,321, 324.
3 Âl-i İmrân, 3/15.
4 Tevbe, 9/72.
5 221 İbrâhîm, 14/34; Nahl, 16/18.
6 Tevbe, 9/24.
7 Sâd, 38/32.
8 Nûr, 24/37.
Yorumlar
Kalan Karakter: