Dünyaya gelen küçücük bir bebek genellikle ağlayarak “Merhaba” der. Gülerek, yılışarak doğan çocuklara rastlamak neredeyse imkânsızdır. Demek ki dünya, dertlerin harman olduğu, dermanların da bulunabileceği, eşsiz fırsatların kol gezdiği, koskocaman bir sınav sahasıdır. Kültürümüzde türkülere bile konu olabilmiş, hayat gerçeğinin ta kendisidir.
Mevla’m birçok dert vermiş
Beraber derman vermiş… Ve devamı bu yöndedir.
Dertlerin çokluğu, dermanın da varlığı hayatın mücadele alanı olduğunun ifadesidir. Mücadelede amaç, daima hedef küçültmek olmalıdır. Karşımızdaki düşman unsurların birleşmesine engel olup kendi içimizde birliği sağlamak gerek. Ailede, sokakta, mahallede, köy kasaba illerde, başkentlerde, ülkelerde ve de dünyada iyi kötü kavgası daima mevcuttur.
“Tarihi izah eden faktör kültürlerin, medeniyetlerin kavgası ve ilişkilerinden ibarettir. Bu temel kavranmadığı sürece ne problemlerimizi çözmek ne de doğru çözüm yolları getirebilmek kabil değildir. Bütün Fatih’ler barışseverdir… Barış dönemleri gerçekte savaşa hazırlıkla geçer…” (Çağımızda İslam’ı anlamak, Uyanış 22.sayı syf 25)
Aynı aile fertlerinin, samimi dostların, aynı fikirdeki toplulukların, cemaatlerin ve aynı partiye mensup insanların bile zaman zaman kanlı bıçaklı oldukları bir dünyada yaşıyoruz. Kavga, yani dert kaçınılmaz. Farklı medeniyetlerin, büyük devletlerin, farklı ideolojilerin varlığı dertlerin, bir başka deyişle, savaşların kaçınılmazlığına delalettir. 20.asrın Türk yeteneklerinden, gözlerini küçük yaşta kaybetmiş, imtihanlar içindeki Şarkışlalı Aşık Veysel’in şu dörtlüğü hacimli bir kitabın özeti gibidir…
Kim okurdu, kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi
Koyun kurt ile gezerdi
Fikir başka başka olmasa
Bin bir emek, zahmet, gözyaşı, ter ve kanla, yüzbinlerce şehit pahasına kazanılan bu cennet vatanımızı bölmeye yeltenen millet düşmanları, çoğu zaman amaçlarını gizleyerek, bazen de açık açık ifşa ediyorlar. Cumhuriyetin kazanımlarından ve vatandaşlık bağıyla TÜRK olduğunu perçinleyen herkesin, güç birliğini zaafa uğratacak girişimler son dönemlerde ayyuka çıkmıştır. Akıllara ziyan zıtlık ve çark etmeler, yasaklı bölgedeki U dönüşleri tehlike arz etmektedir.
Mavi vatan denizlerimizdeki hileli oyunlara karşı teyakkuzda olmamız sürekli şartken, yeşil vatanımız ormanlardaki devasa yangınlar da canlarımızdan can almakta, ciğerlerimizi dağlamaktadır. Kasıtlı faillere en ağır cezaların verilmesi, bir an önce caydırıcılığın sağlanması şarttır. Yaş kesenin başını keserim düsturu emsal teşkil etmeli, yanan yerlerin yerine daha fazlasıyla ağaç dikilmelidir. Yüce Mevla’mızın yol göstericiliğinden uzaklaşmak beraberinde pek çok derdi getirmektedir. “Yeryüzünde haklı bir sebepleri olmaksızın büyüklük taslayanları ayetlerimden uzak tutacağım. Çünkü onlar, gerçeklerin her türlü belirtisini görseler de ona inanmazlar ve yine onlar, doğruluğa götüren yolu pekâlâ görüyor olsalar bile, onu izlenecek bir yol olarak kabul etmezler ama tersine eğri yolu görseler, onu hemen kendilerine yol edinirler. Bu durum, ayetlerimizi yalan saymalarından ve onlara karşı ilgisiz kalmalarındandır. (Araf. 146)
Mücadele, her zaman yeniden milli mücadeleyi gerektirir. Derdim çoktur hangisine yanayım deyip yılmak olmamalı. Besmele ile karşılaştığımız kişiye selamla işe koyulmak gerek. Birbirimizle muhabbeti kavi tutmak adına hediyeleşmenin sağlayacağı sıcaklığa sarılmalıyız. Kültürümüz, Dünya metasını verip karşılığında gönül almanın Allah’ın rızasını kazanmak gibi olduğunu müjdeliyor. Taşlaşan his ve heyecandan uzaklaşan kalplere, kişilere sunulacak ufak bir hediye, yürekten duyulan bir sevginin nişanesidir.
Yorumlar
Kalan Karakter: