YETTİ GARİ
Sezar’ın hakkı Sezar’a meşhur sözdür, hemen hemen herkes bilir…
Anlamının derinliği bakımından hatırlatayım:
Birileri Hz. İsa’yı kâh denemek kâh tuzağa düşürmek isterler ve Romalılara vergi verip vermemenin caiz olup olmadığını sorarlar.
Hz. İsa da vergiyi neyle ödüyorsunuz, onu bana gösterin der.
Adamlar ceplerinden o zamanın parası Dinar’ı çıkartıp Hz. İsa’ya verirler.
Hz. İsa, kendisine verilen Dinar’ın üzerindeki resmi ve yazıları gösterir ve
-Bu yazı ve yüz kimindir diye sorar.
Hep bir ağızdan Sezar derler.
Bunun üzerine Hz. İsa;
- “Sezarı’ın hakkını Sezar’a, tanrının hakkını tanrıya verin” der…
Böylece Sezar dünyayı ve devleti birbirinden ayırır.
Zulümle âbâd olunmaz ve hiçbir şey ilanihaye değildir.
ABD’nin tatmin olmaz emperyalist duyguları Türkiye’nin sabır duvarına eninde sonunda çarpacaktı.
Öyle de oldu.
Artık kral çıplak.
Anlaşıldı ki ABD dost değil, müttefik değil.
Devletler insanlar gibi değildir. Devletlerin duyguları olmaz, duygusal davranmaz.
Türkiye son ABD seçimlerinde Trump’ı destekledi.
FETÖ terör örgütü ise Trump karşısındaki Hillary Clinton’u destekledi. Örgüt üyelerinin tahminlerine/düşüncelerine göre ABD derin devleti tiyatro oyuncusu kılıklı Trump’ı seçtirmezdi.
Ama Amerikan Halkının dediği oldu, Trump seçildi.
Her ülkenin derin devleti vardır. Tabi derin devlet tanımı bizde yaklaşık on yıl süren Kurtlar Vadisi dizisinde anlatıldığı gibi değildir.
Derin devlet, bir ülkedeki istihbarat ve devlet tarafından kurulan, desteklenen birbirinden ayrı kendini kanıtlamış stratejik akılların ve kurumlarının bütünlüğüdür.
Yani Polat Alemdarlar ya da rambolar, ya da falan baron, filan tetikçi silsilesi değildir. Bunlar eleğin altının, altının, altının en altıdır.
Maksimum altı yüzlük mazisi olan ABD’nin derin devleti olacak ama dünyanın kuruluşu ile var olan on altı devlet kurup/yıkan Türk’ün derin devleti olmayacak ha!...
Ya da olanı ABD’nin kuyruğu olacak öyle mi?
Adama gülerler.
Bugün o kendini kanıtlamış “stratejik akılların ve kurumlarının bütünlüğü” müttefiklik sorumluluğunda bu zamana kadar verilen sözlerin yerine gelmemesi ve Afrin’e mecburi harekât düzenleme kararı ile sözde müttefik ABD’ye “Burada (sınırlarımın dibinde) terörle mücadele edeceksen benimle hareket etmek ve taahhütlerini yerine getirmek zorundasın” demek yükümlülüğünde kalmıştır.
Tabi bu deyişi Trump da bilmektedir ki telefonda konuşulan Trump’a değil “Bölgede hem yüzümüze gülüp hem bizi PKK’ya/PYD’ye tercih eden üçlü beşli oynama cambazı derin ABD gücünedir.”
Ve Türkiye bölgede kendine biçilen dona, akıtılan kana, zulme, sömürülen ilanihaye sözde müttefikliğe, devletsel duygusallığa, gizli niyetlere, omurgasız davranışlara ve yaratılan ABD’nin uydusu Türkiye algısına son noktayı ve sabrın taştığı tavrı koymuş, kırılma noktasını yaratmıştır.
Bu saatten sonra Türkiye;
Esad’la da,
Rusya’yla da
İran’la da,
Ve hatta Kürt unsurlarla da Türkiye’nin üniter yapısının bütünlüğü/menfaatleri doğrultusunda “Sezar’ın hakkı Sezar’a, Tanrının hakkı Tanrıya, TÜRK’ÜN HAKKI DA TÜRK’E ” doğrultusunda bir siyaset izleyecektir, izlemelidir.
Türkiye, Suriye’nin geleceğine tüm Suriye halkı, bölgenin geleceğine bölge devletleri karar vermeli düsturu ile hareket etmeli, yok günü kotarıcı 30 kilometrelik hak, yok yakın müttefik ‘dostum’ hamasetinden ve duygusallığından kurtularak duyusal insan yapısından ali menfaatleri gözetici ‘duygusuz aklî devlet’ sürecine geçmelidir.
Bu süreçten Türkiye’nin âli menfaatleri doğrultusunda iktidar ve muhalefet dahil hiç kimse kendi menfaatlerini Türkiye’nin menfaatlerinden üstün görmemelidir.
Çünkü bu ülke Kürdüyle Türküyle, Alevi’siyle Sünni’siyle, sağcısıyla solcusuyla, türbanlısıyla başı açığıyla, laikiyle mütedeyyini ile yeteri kadar bedel ödemiştir.
Ve bu millet tüm kültürel zenginlikleri ile Afyonlu’nun söyleyişiyle yetti gari noktasına gelmiştir…
Yorumlar
Kalan Karakter: