Genellikle halkın sorunlarını dile getirdiği şiirlerinde “harab” ve “harabi” mahlasını kullanan şair TurabÎnin etkisinde kalmış, koşma, destan ve hicivleriyle ünlenmiştir. Bu şiirlerinin bir kısmını Afyonkarahisar Gedik Ahmet Paşa Kütüphanesinde el yazmaları arasında yer alır. Edebiyatımızda özellikle 19.yy. adı geçen birkaç harabi mahlaslı şairden birisi olan Afyonlu Harabî, Bektaşi halk şairi olup 1800’de Afyon’da doğdu. Bazı kaynaklarda bu tarih 1817 olarak geçmektedir. Deli Bekir, Çiloğlu ve Çiloğlu Deli Bekir diye tanınan Harabî’nin babası Çiloğlu Ali Sadık Ağadır.
İlköğrenimini Afyon’da tamamlayan Harab’i yüksek tahsil yapamaz. Bir yemenici yanında çırak ve kalfa olarak çalışır. Şair Harabi, zamanında gördüğü haksızlıkları ve kötü kişileri mertçe hicveder. Mert, kâmil, halkçı, vatanperver birisi olan Harabî, şiirlerinde kendi zevkinden ziyade halkın meselelerini dile getirir. Haksızlıklara göz yummaz, nemalazımcı değildir. Bir bakıma halkın gören gözü duyan kulağı, söyleyen dili ve hisseden kalbi olur.
Yine kendisi gibi bir BekteşÎ şairi olan İbrahim Turabînin etkisinde kalan Harabî 1879 ‘da cönklerdedir. Bu cönklerdeki deyişlerin çoğuda hicviyedir. Padişaha, vezire, mutasarrıfa, softa, hacı ve hocalara halkı aldatan Ermeni’ye ve Rum’a yüreklice hicviyeler yazmıştır. Gördüğü ve yaşadığı bütün olumsuzlukları çekinmeden taşlayan Harabi’nin sözleri ibret verici sözler olduğundan kimse ona kızmamıştır. Harabi bir gün çarşıda gezerken kendine sataşanlara:
“Dünya nedir sen neden sezersin,
Bir gün olur ettiğinden bezersin
Haram helal yiyip içip gezersin,
Bize yaratana hizmetin nedir?”
Deyiverir. Yine bir gün, ’Bekir, bir şiir de bana söyler misin?’, diyen bir kadın için şunları söyler:
“Arıların arısısın
Doğan ayın yarısısın
Bir eşeğin karısısın
Yazık etmiş pederin
Böyle imiş kaderin.”
Kendisine, ‘sen neden hep hiciv söylersin?’, diye soranlara,” methedilecek kimse kaldı mı?” diye cevap verir ve “isterseniz rahmetli Sultan Divani’yi methedeyim.” Diyerek şu dörtlüğü söyler:
“Arif-i kutb-i cihansın, şahım Sultan Divanî
Salik-i bahş-ı ihsansın, şahım Sultan Divanî
Eşref-i ehl-i mekânsın, şahım Sultan Divanî
Özünde Hakk’a irfansın, şahım Sultan Divanî “
Harabî bir gün sarhoş olduğu bahanesiyle Mevlevî Camiisindeki bir ayine alınmaz. Bunun üzerine şöyle der:
“Işte methettiğin Sultan Divanî
Başına toplanmış birçok külhâni”
Her dönemde olduğu gibi şairin yaşadığı dönemde de dindar göründüğü halde özden uzaklaşmış, sevgiyi, saygıyı yitirmiş fitneler vardır. Hele bunların bir kısmının şeyh olması BEKİR’İN sabrını taşırır. Şair zamanındaki sahte şeyhleri ve doğruyu seven insanın kalmayışını şöyle hicveder:
“İbadet diye Hayy u hûya gitme,
Zamane şeyhleri oldular fitne.
Başına toplanmış bir alay ibne,
Dergâh-ı pîrlerde bürhân kalmadı
Gayrı temel tutmaz söküldü kazık,
Mü’min-i kâmiller sizlere yazık,
Yalvaralım Hakk’a iş başıbozuk,
Doğruyu sever (bir)insan kalmadı”