Hemen belirtmemiz gerekir ki; dava adamı olabilmek için ortada esaslı bir davanın olması gerekir. İnsana yaratılış gayesini sürekli hatırlatan, onu dünyada ve ötesinde huzurlu kılacak esaslı ve hak bir dava, genellikle dünyada çile. Istırap, imkânsızlıklar, anlaşılmazlıklarla sahibini imtihan’dan imtihana sokar. İmtihanı başarı ile geçebilenler dava adamıdırlar ve dünyada iken çektikleri sıkıntılar omları ziynetleri gibi olacaktır. Göçtükleri alemde mükafatlarla karşılaşacakları bir gerçek olmakla beraber bırakıp gittikleri dünyada da hayırla yad edilerek sadakayı cariyenin konusu olacaklardır.
Şairin dediği gibi “ bu dava hor, bu dava fakir, dizelerine bütün hak davalar dahildir. Yaratanını bilen, onun insana en güzel biçimde yarattığını ve problemlerinin kaynak ve çözümlerinin de ondan geleceğini bilir. İyilikleri anlatıp teşvik etmek, kötülükleri anlatıp sakındırmak bütün insanların görevidir. Dava adamı olanlarda olmayanlarda bununla görevlidir. Dava adamının belirleyici ayırt edici özelliği davayı temsil ve yaşatma azm ve kararlığından gelir. Allah inancı, resul aktarımlarıyla beslenmiş inanç sistemi bütün davaların kaynağı olmak zorundadır. Uyumayan meslekler daha değil dünyalık meşguliyettir.
KUDÜS’ÜN FETHİ İLE İLGİLİ BİR ANEKTOD
“İngiltere Kralı, Aslan yürekli diye anılan Richard ile Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’te karşılaşması hadisesi: İslam kültürü ve terbiyesiyle yoğrulmuş bir dava liderinin savaşın bile onun olması gerektiğini batının ruh dünyasına nakşetmiştir. Büyük cihangir Selahaddin, savaş meydanlarındaki askeri dehası ile beraber ilmi sahada da kendini yetiştirmişti. Selahaddin ,savaşı kazanmaya yakın olmasına rağmen düşman askerlerin komutanı Rişardın hastalandığı haberini alıp savaşı yarıda keser. Düşmanı bizzat tedavi eder. Alim cihangir Selahaddin’in büyük nezaketi ve cesareti onurlu ve kurallı mücadelesi, mağlup olarak ülkelerine dönen haçlılar üzerine derin izler bırakır. Selahaddin bu kuralları, yeryüzündeki en büyük mücahit, dava adamı cihangir inkılapların en zorunu başaran, gönülleri fetheden Hz. Resulden almıştır.” Hz. Peygamberin rehberliğinde ve örnekliğinde sayısız güzellikteki kuralların hepsi insanları kazanma üzerineydi. “Teslim olanı öldürmeyeceksiniz, savaş esirleri ilim öğrettiklerinde hür olacak, kadınlara, çocuklara, silahsızlara dokunulmayacak, şehir zarar görmeyecek, ekine ve tabiata zarar verilmeyecek, din adamlarına dokunulmayacak” gibi onlarca anlamsız kural… Bu kuralların birkaçının uygulanması bile dünyada akan kanın durmasına yeter.
Bir topluluğun yaşama imkanı, o toplumun kendi hayat ideallerine bağlılığıyla ölçülür. İnanç, ahlak, din, kültür, örf ve ideallerinin pınarıdır. Pınar bulanır ve kurursa o toplumun tarihe gömülmesi kaçınılmaz olur. Dava adamlarının görevleri pınarları bulandıran ve kurutmaya çalışanlara engel olmaktır. İnanmış iman etmiş az bir topluluk koskoca milletin uyanmasına vesile olabilir. Türk milleti, islamla şereflendiği, hakkın kılıcı olduğu “cündullah , diye isimlendirildiği zamandan itibaren pek çok kanlı saldırıya muhatap olmuştur. Bu millet aziz ve gazi Türk Milleti yüzyıllardır devrin batıl güçlerinin Emperyalist BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) ile milleti ateş altında tutmakta, fakir ve yoksulluğa sürükleyerek toplumları esir alarak sömürmenin yollarını aramaktadır. Yani başımıza kukla devletler kurdurmak için düşmanlarımızı silahlandırmaktadır. Türkiye’nin BOP’ta yeri olmadığı gibi tam tersine BOP.u parçalayarak planlara ve dava adamlarına ihtiyacı kaçınılmazdır.