Kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadele etmek amacıyla İSTANBUL sözleşmesi 11 Mayıs 2011’de imzalandı. 14 Mayıs 2012’de onaylandı, 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe girdi. İmzalanması, yürürlüğe girmesi, uygulamaları bir garabet bu sözleşme yine garabet bir şekilde 1 Temmuz 2021’de yürürlükten kaldırıldı. Birçok mahzunu beraberinde getiren İstanbul Sözleşmesinin yürürlükten kaldırılmasını, müsbet karşılayıp Türk milletine geçmiş olsun diyoruz.
Sn.AKŞENER ve İYİ PARTİ’Yİ ANLAYAMIYORUZ?
Bunca yazılan, çizilen mahsurları olan İstanbul sözleşmesini müdafa edip iktidarı bu minvalden eleştirmek, doğrusu İYİ Partinin yükselme ihtimallerini kırar gibi görünüyor. Bir başka deyişle Meral Hanımın söylemleri Cumhur ittifakının eline verilmiş fırsata dönüşebilir.
Cinsiyetsizleştirilmiş bir toplum inşa edilmesine yönelik bir proje olan İstanbul Sözleşmesi büyük tehlikeleri beraberinde getiriyordu. İslâm medeniyetinde ve Kur’anda sadece kadın erkek arasında değil, bütün insanlar arasında üstünlük veya aşağılık söz konusu olmamıştır. Kulluk sorumluluk bilinci yani TAKVA sahibi insan üstündür. (1)
Yani, kim daha çok kendine, toplumuna, kainata ve yüce Allah’a karşı görev ve sorumluluklarını yerine getiriyorsa erkek-kadın farketmez o üstündür.
Kadın, kadın olduğu, erkek de erkek olduğu için güzeldir. Bunu kabullenmeyen görüşler fıtrata aykırıdır. Halide Edip Adıvar “Beşiği sallayan el dünyaya hükmeder” derken Ana’nın (Kadının) üstünlüğüne atıf yapmıştır. Eğitimli aileler, bilinçli nesiller yetiştirir. Hz.Peygamberimizde “Cennet anaların ayakları altındadır” (2) buyurarak kadının ve ananın değerine vurgu yapmıştır.
Kadına şiddeti önlemeye yönelik uygulamalar zamanla erkeğin psikolojisini bozar hale gelmiş; deyim yerindeyse erkeğe şiddete doğru yol almıştır. Şiddeti bitirmek isteyenler kadın ve erkeği birbirine düşman etmez. Şiddeti genel bir sorun olarak görür ve önlemek için çalışma yapar. Şiddet uygulayanlar, uzmanlar ve psikiyatristlerin gözetiminde tedavi edilmeyi, evinden uzaklaştırılıp, sokaklarda suça itilir duruma getirilmemelidir.
Sebep ne olursa olsun hiç kimsenin kimseyi öldürme hakkı yoktur. Bir ülkenin kanunları kadın-erkek ayırmaksızın bütün bireylerini korumak zorundadır. Bu tip meselelerin çözümü kendi gelenek, görenek, töre yani medeniyetimizde varken sırf Avrupa Birliğine uyum hatırına onların dikte ettirmeye çalıştığı kanunları çözüm gibi görmek niye?
Zaten 5-6 yıllık uygulamalarda İstanbul sözleşmesinin fiyaskosu ortaya çıkmıştır. Evlenenler azalmış, boşananlar hızlıca çoğalmıştır. Problemlerimizin çözümünde kendi kültürümüzle barışık yerli milli reçeteler üzerinde kafa yormamız; daha iyi bir yaşam için şarttır. Siyasetçilerimizin de duracakları yeri iyi belirlemeleri gerekiyor. Millet ittifakında yer alıp, milletin değerlerini ayaklar altına alan sözleşmeleri savunmanın kendi ayağına kurşun sıkmaktan ne farkı vardır?
(1) Hucurat Suresi 13. Ayet (2) Ahmet b.Hanbel, Müsnef 429.