Yeni bir genel seçim yaklaşmaktadır. Kalabalık psikolojisine yatkın kitleler seçim sonucunu belirlemekte; bilinçli seçmen hem sayıca az hem de sonuçta yeterli etkiyi sağlayamamaktadır. Önemli olan bilinçli şuurlu seçmen sayısının artmasıdır.
Yakın tarih seçimlerinde Anavatan Partisi ve Genel Başkanı Özal ile Doğruyol Partisi ve Genel Başkanı Demirel arasındaki ‘Hesap Soracağız’ diyaloğu hatırlardadır. Seçimler aslında hesap sormanın, geçmişi aklamanın geleceğe yön vermenin anahtarını belirleyecek dönem sınavlarıdır. Gelin görün ki ülkemizde bilinçli seçmenin azlığı büyük kitleleri manipüle ederek sonucu tayinde yanılmalara kapı aralamaktadır.
BİR BAKANIMIZIN YOKSULLUK İTİRAFI
Hazine ve Maliye Bakanımız Sn. Nurettin Nebati, açıklamasında şöyle diyor; “2002’de devletten 1 milyon kişi yardım alırken 2022’de 4 milyon 300 bin kişi yardım alıyor. 2002’de sosyal harcamalar için 1.6 Milyar TL ayrılırken, 2022’de 100.8 Milyar TL kaynak ayırıyoruz.” demekle yoksullaşıldığını itiraf etmiş oluyor. Bu yardımların ne kadarının yerli yerine yapıldığı muammadır. Gönül ister ki yapılan yardımlar gerçekten muhtaç olanlara ulaşabilsin. İhtiyaç sahibi olmayanların da müracaat ettikleri bu yardımlar amacına ulaşamadığı gibi toplumumuzu tembelliğe iten bir seyre gitmektedir.
Geçtiğimiz aylarda açıklanan Yüksek Öğretim Kurumları sınav sonuçlarına bir göz atalım. Sınava katılan 3 milyon 250 bin öğrenci 40 matematik sorusundan ortalama sadece %7’si doğru cevaplayabildi. Büyük çoğunluğu 2 doğru cevap bile yazamadı! Akademik Becerilerin İzlenmesi ve Değerlendirilmesi (ABİDE) araştırmasının 2019 raporundan enteresan bir paragrafta şöyle;
“Türkçe’de öğrencilerin yüzde 66’sı orta düzel ve altında. Bu öğrenciler deyimleri, atasözlerini, hiciv ve nüktelerdeki mesajları anlayamıyor; Neden-sonuç ilişkisi kuramıyor.” (A.A. 3 Temmuz 2019)
Ekonominin, Teknolojinin üretim faktörü insan olduğuna göre gelişmenin ön şartı yüksek kalitede eğitimli iş gücüne sahip olmamız gerekiyor. Çok okul, çok üniversite açmak değil, kaliteyi yükseltmek amaç olmalı. Bizden geride olan Endonezya, Malezya, Bulgaristan gibi ülkeler ekonomide bizi geçti. World Economic Forum (WEF) raporunda 2008’de 91. Sıradaki eğitim kalitesi 2018 raporunda 101. Sıraya gerilemiştir.
TARIM VE HAYVANCILIKTA NEREDEYİZ?
Biz millet olarak çalışmak ve üretmek zorundayız. Tarımsal hammadde dış ticaretinde ithalatçı konumundayız. Geniş arazilerimiz yanlış politikalar sonucu atıl vaziyettedir. Fransa 547 bin, İspanya 506 bin kilometrekare, dikkat buyurun Hollanda 41 bin kilometrekare toprağa sahipken net ihracatçı ülke konumundadır. Devletimizin ithalatı değil üretim ve ihracatı özendirmesi gerekir. Son 20 yılda Tarım için verilen tüm destekler 156 milyon, tarım ürünleri için ithalata ödeme ise 1,5 Trilyon Lira.
Türkiyemiz küçükbaş hayvancılık için elverişlidir. Küçükbaş hayvanlar meralardan karnını doyurabilir. Büyükbaş hayvan besiciliği zordur ve %70 yeme bağımlıdır. Yem ve saman dahi ithal ettiğimiz göz önüne alınırsa, buradan bize pek ekmek çıkmaz. Davar üretim ve ihracatıyla bunu aşabiliriz. Yeter ki yayla ve meraları belirli firmalara kiraya verip tahsis etmeyelim. Toprağa, tarlaya küsen çiftçimizi, toprakla tarlayla barıştırmamız şarttır.
Birkaç kalem halinde özetleyebildiğimiz bu sorunları daha da çoğaltmak mümkündür. Ancak sorunları, siyasi endişelerden uzak, ülke problemleri karşısında düşünen beyinler, sızlayan yürekler, vatan millet aşkıyla yaşaran gözler, ideal sahibi çelik iradeler çözebilir. Bu iradeyi taşıyan ve de taşıyacak olan muhteşem Türkiye sevdalısı kervanına katılmak gerekir. 1071’de Alparslan’la Türklere ve İslama açılan Anadolumuz, 1922’de Başkomutan Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşına kadar ne badireler atlatmıştır. Bundan sonra da atlatacaktır. Problem üreten değil çözüm üreten iktidarlar ortak arzumuz olmalı. Yaklaşan seçimlerde neye, niçin oy vereceğimizi akıl etmeli, fikir etmeli, basiret ve feraseti elden bırakmamalıyız.