İLLA Kİ, İNADINA EĞİTİM!
Tükenmez dedikleri kalemlerin niceleri tükeninceye kadar yazılar, eserler kitaplar yazılsa yine de eğitimin önemini anlatmaya yetmez.
Çünkü eğitim, canlıya, yaşayana, kendini yenileyenlere mahsustur. Aynı zamanda eğitim yaradılış gayelerinin başlıca etkenidir.
Yaradan, insanoğlunu güzel hasletler kazandırmak, terbiye etmek üzere dünyaya salıvermiştir. Kötü alışkanlıklardan korunma tavsiyesi terbiyenin ve eğitimin ilk güzelliği olmuştur. Bunca nimetler varken "şundan yemeyin" önerisinin reddi ile başlayan eğitim süreci kıyamete kadar sürecek geniş yelpazeli bir süreçtir.
Ömür dediğimiz şey, biz yolun sonuna gelene kadar, eğitmek, eğitilmek ve de nöbeti bizden sonrakilere devretmektir.
Hayatın aslı, amaçlı mücadeledir. İnsan, kendinde umudu, onun mücadelesini uyandıramamışsa gıdasız kalmıştır, karanlıkta kalmıştır yolunu şaşırmıştır.
20. Yüzyıl fikir adamlarından merhum Nurettin Topçu’ nun şu cümlesi dikkate şayandır: "İdealsiz nesillerin bütün hayatı, zalimi övmek ve mazlumu dövmekle heba olmuştur.’’ Götürüsü bol, getirisi olmayan bir anlayış budur.
Kalkınmış gelişmiş ülkelerin Eğitimli ülkeler olması tesadüf değildir
Zaman zaman Türk milleti de eğitimi öne çıkardıkça medeniyetin beşiği olabilmiştir. Esnafı, zanaatkarı, Ahi gelenek ve göreneklerinin İslam’la hem dem olması sonucunda kıtalara, dünyaya örnek olabilmiştir.
Gelişmiş dediğimiz ülkeler ilme teknolojiye, adalete önem veren eğitimi ise hepsinin önüne besmele yapanlardır. Devletlerin sırlarını, gelir giderini, yeraltı-yerüstü tarihi zenginliklerini insanlarının zaaf ve meziyetlerini analiz ediyorlar.
Buna göre hedef ülkelerin çocuklarını, gençlerini nasıl yönlendireceklerinin planlarını yapıyorlar. Eğitim yoluyla genç dimağları ifsat edip, düşünemez, tabi olan, amaçsız, gayesiz, (Afedersiniz) güdülebilir toplumları hedefliyorlar.
Siyasetçilerin birbirine 180° ters konuşmalarını alkışlayan toplumlar özbe öz kendi kültürleri yerine truva atı yemleriyle eğitildiklerini unutmasınlar.
Milli Eğitim’ de özellikle orta öğretim düzeyindeki müfredatlara 1949 yılında yapılan "Fulbright" eğitim anlaşmasının izleri vardır. Amerikalı, daha sonra da AB ülke uzmanlarının müdahil olduğu eğitim müfredatları bir türlü netice vermemektedir. Asıl müfredattan Türk milletine ait ne varsa çıkarılmış, yerine kademe kademe gayri milli, gayrı ahlaki ilme, fenne, gerçeklere aykırı ne varsa doldurulmuştur Satır aralarında İslam'a hakaretler, tuzak ifadelerle gençliğimizi ateizme, deizme yönlendirici konular işlenmiştir.
Yıllardır iktidara gelenler bu anlaşmaya ses çıkarmamış, anlaşma feshedileceği yere çok sık milli Eğitim Bakanı değiştirilmiştir. Her gelen bakan bir sistem değişikliği macerasına girişmiş eğitimimiz yaz boz tahtasına dönmüştür.
Yunan Ordusunun Afyon dahil Egeyi işgal ettiği 1921 yılında dahi Gazi Mustafa Kemal 16-21 Temmuz 1921 de MAARİF (Yani Milli Eğitim) Kongresini Ankara' da toplamıştır. Nutuktaki ifadesinde "Bir millet irfan ordusuna sahip olmadıkça muharebe meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi irfan ordusuna bağlıdır. Dinsiz toplum düşünülemeyeceği gibi din eğitimi vermeyen okulda düşünülemez" diyerek eğitim ve öğretmenlere dikkat çekmiştir.
Kabul görmüş eğitim sistemlerinden Singapur' da Matematik-Fen Bilimleri ve Ekonomi üzerine yoğunlaşılmaktadır. Finlandiya' da ise aslolan öğretmen kalitesidir. Yenilikleri destekleyen müfredatı, özerk okulları, müfredat dışı etkinlikleri başarılı bir eğitim sistemini doğuruyor. "Eğitim meselesi Türkiye'nin bir numaralı meselesidir. Bunu çözemezsek ülkemizin, devletimizin, milletimizin geleceğini heba ederiz. Milli Eğitimimizi çok çeşitlilikten, kitleleri avutarak hedef ve idealsiz bireylere dönüştüren bu sistemin etkisi ve efsunundan neslimizi kurtarmalıyız! Sözde değil özde bir maarif reformuna ihtiyaç vardır." Bayrak 1318. Sayı Yahya Demeli Shf. 16.
Bunun için itibar yükseltilmiş eğitimci öğretmenlere ihtiyacımız vardır.
Himmet KASAL