Böyle bir sonbahar mevsimiydi. Harman sonu ambarlarımızı zahire ile doldurmuştuk. Evimizde tavana kadar yakacak odunlarımızı istif etmiş, kış hazırlıklarımızı tamamlamıştık. Güz yağmurlarıyla toprak yumuşamış, macun gibi bir hal almış, burcu burcu toprak kokuyordu.
Köy konağının önünde birkaç gençle ileri geri sohbet ediyorduk. Köyün yüksekçe tepesinden Korucu Ali, ünü yettiği kadar bağırmaya başladı: “Duyduk, duymadık demeyin muhtarın emri var.” Lafı, lakırdıyı kestik hepimiz o taraftan gelen sese, ilana! dikkat kesildik.
“Önümüzdeki Pazar günü, sabahtan her evden bir kişi, kazma, kürek alarak Çatalpınar’dan imece ile su getirmek üzere köy meydanında toplanacak. Ayrıca künkleri, kazmaları, künkleri taşımak üzere at arabaları, kağnılar, katırlar, merkepler getirilecektir…”
Köyün her tarafında yankılanan su imecesi ilanı bizlerdeki suskunluğu, sessizliği ve kaygısızlığı dağıttı. Herkeste su heyecanı, yeni çeşme sevinci başlattı. Bizim için su hayattı, sağlıktı, temizlikti, ibadetti. Herkes çeşme hayrından, masumların, yolcuların, canlıların içmesinden hâsıl olacak sevabın muhabbetini konuşmaya başladık. Köyün ön tarafındaki harlak çeşmesinden akan suyun kifayetsizliği kış şartlarında hayvanların sulanması, testilerin doldurulması, çamaşır, bulaşık, beden temizliği herkesi düşündürüyordu.
Köyün genç muhtarı ne iyi etti de köyün üst tarafındaki boşa akan kaynaktan Çatalpınar’ı köye taşımayı akıl etti. Kaymakam künk borularını hibe etmiş. Bizlere kalan sadece kanal kazmak, boruları götürüp döşemek ve suyu köyümüze akıtmak olacaktı.
Güneşli bir pazar günüydü. Köylüler, gönüllü olarak eline kazma, kürek alan meydana koştu. Kadın, erkek, yaşlı, genç rengârenk giyimlerle folklor ekibi gibi suyoluna sıralanmışlardı. İyiliğe, sevaba, hayra sevinçle, hevesle koşan insanların o muhteşem manzarası görülmeye değerdi.
Herkes yapabileceği işlerin başına geçmiş, canını dişine takarak karınca gibi çalışıyor, toprağı eşiyor, taşı kırıyor, kanalı açıyordu. Köy halkı, ölünce de devam edecek olan su hayrının ecir ve sevaplarının ahiretteki mükâfatını umarak besmele ile başladıkları hayırlı hizmette dualarla üstün gayretler gösteriyordu.
Nihayet imecenin verdiği bayram sevinciyle, emekle, alın teriyle, el birliğiyle coştuk, tozu dumana kattık, suyu akıttık. Köyde yeni çeşmeden gürül gürül akan suyla ilk ben abdest aldım. O günden sonra, suyla gelen hayatla hayvanlar, bağlar, bahçeler sulandı. Bolluk, bereket, rahmetin haddi hesabı yoktu...
Şirin Anadolu’mun güzel insanı, hasta yatağında gözlerini bir noktaya dikerek dalgın bakışlarla mazide kalan iyilikleri, hayırları anlatarak ferahlıyor, ahiret akçası olarak boşa gitmediğini biliyor, teselli buluyordu. Cami, çeşme, yol, okul gibi herkesin müşterek çalışması ile yapılan hayır işlerine eskiler, imece ya da İştirak-ı amal-i uhreviye derler. Yani ahirete yönelik hayır işlerinde ortak çalışmalar…
Yorumlar
Kalan Karakter: