Akıp giden zamandan bahsederiz çoğu zaman. Aslında geçen zamanın kucağında bizler kabre, ahirete, ebedi âlemlere doğru gidiyoruz. Her geçen anla birlikte yolculuğumuz maziden, müstakbele adım adım devam ediyor. Zaman bizleri bulunduğumuz yerde kendi halimize bırakarak bir kervan gibi göçüp gitmiyor ya da yanan bir mum gibi tükenip bitmiyor.
“Cenab-ı Hak, insanı pek acip bir terkipte halk etmiştir.” (1) Ömür dakikalarımız geçerken kalbimizi, ruhumuzu, duygularımızı üzen, örseleyen hadiseler olsa da; ferahlatan, şevk ve heyecan veren çalışmalar, haberler, müjdelerle birçok lezzetlere, nimetlere ve sevinçlere mazhar oluyoruz.
Çocukların okudukları Kur’an dersleri, aldıkları ahlak, fazilet, siyer dersleri, öğrendikleri yeni bilgiler, tecrübeler, kültürel değerle donanımlı insanlar olarak yetişmeleri içimizi ferahlatıyor. Büyüklerin aile sohbetleri, karşılıklı fikir alışverişleri, ders okumaları, hayırlı işler, faaliyetler yapmaları hoş vakitler olarak manevi alemimizi aydınlatıyor. Sevap hanemizi zenginleştiriyor….
Boşa geçen zamandan insanlara miras olarak kalan günahlar, hastalıklar, israflar, pişmanlıklar ve envai çeşit kayıplardan kurtulmanın çaresini bakileştirmek olarak bizlere ölçüsü verilmiş. "Her şey helâk olup gidicidir; Ona bakan yüzü müstesnâ..." Allahın emirleri, rızası, hoşnutluğunu gaye edinen insanlar, niyet ve nazar gibi ölçülerle her şeyin güzel tarafına, ibret yönüne, hayır veçhesine, manayı harfiyle bakarak ibadetle, istikametle, tesbih, takva, tahmid ve tefekkürle fani zamanı bakileştirebiliyorlar.
Salonda yerlerini almış mütevazı, nezaketli, güler yüzlü, gönülleri iman huzuruyla, İslam şuuruyla, kardeşlik samimiyetiyle bulunanlara, hatipler zamana nasıl kemen atıp, rızayı ilahi yolunda bakileştirdiklerini anlatıyorlardı. Çağımız insanlarına Kur’an sofrasından sunulan abı hayat ve çeşitli ikram nimetlerinin iksirinin verdiği süruru, şuuru, şevk ve heyecanları ve onların dalga dalga cemiyet hayatına yansımalarını ifade ediyorlardı.
Hiçbir dünyevi ikbal ve menfaat beklemeden sırf rıza-i İlahiyi tahsil için bir araya gelmiş insanlardaki ihlâs, sadakat ve samimiyetin tesiriyle kendimizi bir anda Asr-ı Saadet’in çiçek bahçelerinde hayal ettik. İslam, ilim, iman ve hizmet konuşulan mecliste tarifi imkânsız manevi lezzet, zevk, huşu ve huzur bulunduğu muhakkak. Bu dünyada Risale-i Nur’un imanda Cennet çekirdeği bulunduğunu gösterdiğinin numunesini kalben ve ruhen hissediyorduk.
Uhrevi hizmetlerde ihlâs ve kardeşlik sırrı ile tesanüt ve ittihatla yapılan müşterek çalışmalar, gösterilen gayretler, her bir kardeşin amel defterine eksiksiz gireceği hakikati zamanı bakileştirmenin ve ebedileştirmenin müjdesi olsa gerek.
İnsanı hayvandan ayıran en önemli hususiyet mazi ve müstakbelle alakadar olan ve zamanın lehine ve aleyhine işlediğini idrak edebilmesidir. Bütün mahlûkatın üzerinde, halife-i arz sıfatını taşıyan insanlar, dünyanın aşağı, zararlı, süfli şeylerine ve baki elmaslar yerine kırılacak cam parçalarına aldanıp tenezzül etmemesi gerekir. Çünkü ömür sermayesi pek azdır. Lüzumlu işler pek çoktur, vesselam…
Dipnot: (1) Mesnevi-i Nuriye, Hubab.
Yorumlar
Kalan Karakter: