İnsan önce kendi mahiyetini, vazifelerini bilmesi ve varoluşunun sırlarını anlaması gerekir. Kendini öteki varlıklarla kıyaslayıp Allah’ın ikram etti nimetleri fark etmesi için verilen beden, akıl, fikir, kalp, ruh gibi kabiliyetleri yerli yerinde kullanmakla olacağını anlamalıdır.
Hayatın içersinde karşılaştığımız farklılıklara, olağan dışı gördüklerimize biraz fazla takılır, inceler, sorgularız. Kendi hayatımıza, yaşantımıza, sorumluluklarımıza bakmadan dış âlemde gördüğümüz her şeye bir fikir yürütür, yorum getirmeye çalışırız. Bir topal karınca görsek, hemen ne oldu da böyle oldu, yorumu getiririz.
Ayakta zor duran, bir kişinin yardımıyla güçbelâ yürüyen hasta bir insanı görünce, en doğru davranış, zihnimizi olumsuz düşüncelerden arındırarak, olayları kendi seyrine bırakıp sadece yapılabilecek çalışmalara, yardım ve katkılara odaklanmak olmalıdır.
Aklımda dolaşan bu münazaa ve mülahazalar, onlarca musibetlere, sıkıntılara ve dayanılmaz hastalıklara giriftar olan mütevekkil bir yaşlıyı hatırlattı. Metruk bir evde tek başına kalakalmıştı. Yıkılmaya yüz tutmuş eski bir ahşap evden komşularının yardımıyla getirilmişti. O da kendi evi gibi yaşlanmış, yıpranmış, hastalıkların, musibetlerin izleri onun kederli bakışlarında ve kısıtlı hareketlerinde fark ediliyordu.
Şeker illeti ve felç rahatsızlığı vücudunu ve dilini kısıtlı hale getirmiş, güç bela destekle yürüyebiliyordu. Her görüşmemizde tebessümle kendisinin iyi olduğunu, moralinin yüksek olduğunu işaretle anlatırdı. Birbirimize bakışır güler yüzle ayrılırdık.
İşitmesinde problem olmadığı için hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğini söylerdim. Mülk sahibi, mülkünde istediği gibi tasarruf eder. Bizler sabırla, şükürle, rıza ile karşılarsak mükâfatının büyük olacağı, anlamında kısa sohbetlerimiz olurdu.
Zaman ilerledikçe hastalıkları da ilerledi. Peş peşe gelen ameliyatlar serisi ile acılar, ıstıraplar arttı. Dayanılmaz bir hal almasına rağmen duruşundaki metanet ve bakışındaki tevekkül hiç eksilmedi. Onun hakkında herkes, aynı kanaati taşıyorlardı.
Sağ bacağındaki dolaşım bozukluğu tedaviye bir türlü cevap vermiyor, diyabete bağlı rahatsızlık gittikçe artarak kronik bir hal almıştı. Artık dizden aşağısı ampute olması gerekiyordu. Gayet sükûnetle gitti, ameliyat oldu geldi. Sıcak ve samimi ilişkilerimizi, desteğimizi artırdık. O, aynı minval üzerine hayatta kaldığı yerden ve olumlu bakış açısıyla devam etmeye çalıştı…
İkinci ayağına sirayet eden rahatsızlığı ile tekrar tedaviler hızlandı. Sonunda öteki ayağı da öncekinin akıbetine uğradı. Böylece iki ayak, Mahir beyi geride bırakarak ebediyete yürümüşlerdi.
Bütün hastalıklar, musibetler ve acılara karşı Allah’ın insanlara bahşettiği sabır gücünün ve metanet tezahürleri numune olarak O’nda görülebiliyordu. İnsan hayatını saran ve musibet halini alan hastalıkların pençesindeki insanın geçmiş yaşantısının encamını düşünmeyi zihnimden hep uzak tuttum.
Vefatından sonra yakın akrabası, O’nun işinden, eşinden, çocuklarından bahsetmek istese de konuyu kapatmasını rica ettim. Kendine gelen tüm musibetlere, acılara sabırla, şükürle, rıza ve teslimiyetle karşılayıp gitmiş faninin, iç dünyamda iz bırakmış nezih halinin, bana unutulmaz bir ibret dersi olarak kalmasını istedim…
Yorumlar
Kalan Karakter: