FETHİN SEMBOLÜ AYASOFYA
30 Ağustos 2022 günü İstanbul Sultanahmet meydanındayım. Etrafımda ecdadımızdan miras kalan eserlere hayranlıkla bakıyorum. Tarihini zaferlerle süslemiş, fethettiği yerlere hakkı, adaleti, imarı, i'lâ-yi kelimetullahı götürmüş, muhtaç gönüllere İslam’ı tebliğ etmiş şanlı ecdadımızı minnetle, muhabbetle ve dualarla yâd ediyorum.
Zafer Bayramı vesilesi ile 86 yıl Mahzun Mabet olarak kalbimizde hüzünle yer alan, Fethin sembolü Ayasofya’yı ziyaret etmek, namaz kılmak, Kur’an okumak, dua ve şükürler etmek yılların özlemiydi. Yıllarımız muhteşem mabedin minarelerinden ezan okunması arzusuyla, hasretiyle geçti.
Dinlediğimiz şiirlerde, okuduğumuz yazılarda, katıldığımız konferanslarda, hayallerimizde, hatıralarımızda, ümitlerimizde hep Ayasofya vardı. Arif Nihat Asya’nın kendinden Bayrak ve Ayasofya şiirlerini dinlemiştim: “Mahzun Ayasofya Ulu mabed, neye hicrana büründün böyle, Fatih’in devrini bir nebzecik olsun söyle!..”
1980 Ağustos’unda Ayasofya’nın Hünkâr Mahfili’nin açılışına sevinç ve heyecanla katılmış, Cuma namazını eda etmiştik. İhtilalın görünmeyen sebeplerinden olacak ki 12 Eylül’de tekrar kapandı. Asırlarca ibadet edilen O muhteşem Camii tekrar sessizliğe ve hüzne bürünmüştü. Ayasofya milletimizin inancına, isteğine, arzusuna rağmen tarihinde hiç görmediği esaretle, ibadete kapalı, yıllarca müze olarak bekletildi.
Asırlara hükmetmiş, ihtişamlı fetihlerin sembolü, ibadet, dua ve niyazlarla müminlere camii olmuş, Ayasofya’nın kapısından içeriye adım atıyorum. Şanlı tarihinin altın sayfalarını zafer destanlarıyla süslemiş yüce milletimizin vedia (emanet) ettiği haşmetli mabedin kapısından içeriye girerken heyecanla Fetih Süresi 1. Ayeti hatırlıyorum: “Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik.” İstanbul’un fethini müjde eden, Fatih Sultan Mehmet’i teşci ve sena eden Hz. Peygamberimizin Hadis-i Şerifini hatırlıyorum. “Konstantiniyye elbette feth olunacaktır. Onu fetheden komutan, ne güzel komutan, onun askeri ne güzel askerdir.”
Her türlü mülahazadan uzak bir mahviyet, tevazu ve sürurla Tahiyyetü'l-Mescit namazına duruyorum. “Seccaden kumlardı.../Devirlerden, diyarlardan/Gelip göklerde buluşan/Ezanların vardı…” Kalabalık ziyaretçilerden uzak, uzlet gibi sakin bir yerde kalbi tefekkür, dua ve ibadetle yılların hasretini gidermeye çalışıyorum. Zaman su gibi akıyor. Ayasofya’nın açılışının sevinç ve huzurunu tadıyorum. Mektuplarıyla, yazıları ve dualarıyla mahzun mabedin açılmasını çok arzu eden, gayret gösteren Bediüzzaman’a, ehli imana sebep olanlara dualar gönderdikten sonra hatim yerim olan 13. Cüz’ü huşu ile okudum. (13. Cüzü okuduktan sonra 13’ü *1453’ün toplamı olduğunu hatırladım.) 20 Mektup, Üçüncü Kelime’de “Allah bir olur, müteaddit olmaz.” Hakikatini mütalaa ve tefekkür etme fırsatım oldu.
İkindi namazını beklerken Ayasofya camiinin iç mekânlarda mimari güzelliklere ve harika yapısına hayran olmamak mümkün değil. Manevi atmosferdeki zenginlikten başka; mücevher kutusu gibi duvarlar mozaiklerle, levhalarla, mermer kaplamalarla süslenmiş, gökyüzüne uzayıp giden sütunların işlemeli başlığı üstüne afaki yüksek kubbe yerleştirilmiş. Her köşesi mimari ziynetlerle, sanat eseri süsler, motiflerle itina ile işlenmiş…
Ayasofya’nın minarelerden yükselen hoş, tatlı, coşkun ezan sesiyle birinci saftaki yerimizi alıp Rabbimizin (c.c.) huzurunda huşu ile ikindi namazına durduk…
Yorumlar
Kalan Karakter: