Günümüzde içi boşalan ve her geçen gün eksikliği hissedilen değerlerimizden biri “gönül” kavramıdır. Türkçemize özgü “gönül” kelimesi yine Türkçe asıllı “yürek”, Farsça asıllı “dil”, Arapça asıllı “kalb” ve “fuâd” kelimeleriyle birlikte dilimizde geniş bir kullanım alanına sahiptir.
Özellikle dinî ve tasavvufî şiirlerde “gönül”, Kâ‘be’dir, Kâ‘betullâh’tır, Beytu'llâh’tır; Allâh’ın tahtı, mekânı ve nazargâhıdır. Gönül, Mushaf'tır, mescittir, mâbettir, evdir, saraydır, mülktür, tahttır, hâtemdir, mecmû'adır, kitaptır, sâhifedir. Çeşitli vasıfları sebebiyle şiirlerde ülke, iklim, şehir, sırça, kadeh, şişe, ayna, ay, güneş, gökyüzü, deryâ, deniz, dağ, Kaf dağı, Tûr-i Sinâ, kuş, yuva, ankâ, hümâ, baharistan, bahçe, gül, gonca, hazine, mahzen, olarak geçer. Kısacası gönül, inancın, aşkın, ilmin, irfânın, zikrin ve fikrin kaynağıdır...
Kur’ân-ı Kerîm'de şöyle buyrulur: “... Bilin ki, Allâh, gerçekten kişi ile kalbi arasına girer (her şeyin hâkimi olur, canını alır)...” (Enfal Sûresi 8/24); “...Çünkü O, bütün kalplerdekini hakkıyla bilendir.” (Enfal Sûresi 8/43);“Ey insanlar! İşte size, Rabbinizden bir öğüt, kalplerdeki şüphelere bir şifa ve mü’minler için bir hidâyet ve rahmet olan Kur’ân geldi.” (Yunus Sûresi 10/57.); “Sonra Allâh onun (şeklini)düzeltip tamamladı ve bizzat kendi kudretinden ona ruh koydu. Sizin için kulaklar, gözler, kalpler yarattı...” (Secde Sûresi 32/9); “Allâh bir adamın göğsünde iki kalp yaratmamıştır..” (Ahzab Sûresi 33/4.); “Halbuki size, o kulakları, o gözleri, o kalpleri yaratıp veren O’dur. Siz pek az şükrediyorsunuz.” (Mü’minûn Sûresi 23/78); “(Ey Resûlüm) de ki: -Sizi yaratan, size işitecek kulak, görecek gözler ve duyacak kalpler veren O’dur...” (Mülk Sûresi 67/23); “(Ey Resûlüm) bir de sana rûh’dan (rûh’un hakîkatlarından)soruyorlar. De ki; rûh Rabbimin bildiği bir iştir ve size ilimden ancak bir şey verilmiştir.” (İsrâ Sûresi 17/85.); “Yine o küfredenler diyorlar ki: “-Peygambere Rabbinden bir mû’cize indirilseydi ya!” De ki, Allâh dilediği kimseyi şaşırtır ve kendisine kalbi ile yöneleni hidâyete erdirir.” (Ra’d Sûresi 13/27); “Yemin olsun ki, eğer dilesek, sana vahy ettiğimiz Kur’ânı kalplerden ve yazılı satırlardan gideririz; sonra onu kalplere ve satırlara geri çevirecek bize karşı, kendine bir vekil bulamazsın.” (İsrâ Sûresi 17/86); “Her nefis ölümü tadacak ve ecirleriniz (mükâfatlarınız)ancak kıyâmet günü tamamlanacak. O vakit, kim ateşten uzaklaştırılır da cennete konursa işte o muradına ermiştir. Yoksa dünya hayatı aldatıcı menfaatten başka bir şey değildir.” (Âli İmran Sûresi 3/185.).
Pek çok “Hadîs-i Kutsî”de ve “hadis”te de insandan bahsedilirken onun özüne ve kalbine temas edilir: “Göklere ve yere sığmam, mü’min kulumun kalbine sığarım.”; Ey İnsanoğlu, cesedinde bir et parçası vardır. O kalbdir. Özünde rûh vardır. Rûhtan içeri sır vardır. Sırdan içeri nûr ve nûrdan içeri ben varım.”; “Ben sizin sûretlerinize ve güzelliklerinize bakmam, kalblerinize ve niyetlerinize bakarım.”; “Dünya sevgisi olmasaydı, mü’minin kalbi bana dönük olurdu.”; “Ey insanoğlu, ... Senin yanında hazırım. Sana muttaliyim. Kalbine bakayım. Sana senden yakınım... Beni kendinde bul. Nerede olursan seninle olurum...”; “Mü’minin kalbi, Allâh’ın arşıdır.”; “Mü’minin kalbi, Allâh’ın evidir.”; “Gözlerim uyur kalbim hiç uyumaz”; “Mü’minin kalbi, yer ve gökten geniştir.”; “Elbette Allâh Teâlâ mü’min kulu kalbinde vaaz ve nasihat eyler.”; “Gerçekte Allâh Teâlâ sizin sûretinize ve güzelliğinize bakmaz, lâkin kalblerinize ve niyyetlerinize bakar.”; “Bir mü’min yoktur ki, onun dört gözü vardır: İki gözü başındadır, görünen işleri görür, iki gözü kalbindedir ki, onlar ile gayb işlerini müşâhede eder. Şu halde Hakk Teâlâ bir kuluna hayır murâd ederse, onun kalbinde olan basîret gözünü açar.”; “Selîm kalb onu döndüreni görür.” (E. İbrahim Hakkı, Mârifetnâme , s. 222-224).
“Gönül” kelimesinin, atasözlerimiz ve deyimlerimizde de derin ve zengin bir kullanımı görülür: Gönül bilen hicran bilir; Gönül bir sırça saraydır, kırılırsa yapılmaz; Gönül hüküm altına girmez; Gönül yapmak arş yapmaktır; Gönülden gönle yol vardır; Gönülden kopan ihsanın hayırlısıdır; Gönülsüz namaz göklere ağmaz; Gönülsüz yenen aş ya karın ağrıtır ya baş; Gönül yıkan Tanrı’ya ermez; Gönül kocamaz; gönül açıklığı, gönül almak, gönül vermek, gönül bağlamak, gönül kırmak, gönül yapmak, gönül hoşluğu, gönül bolluğu, gönül darlığı, gönül genişliği, gönle girmek, gönül ehli, gönüllenmek, gönül koymak...
Bütün bu evsafına ve önemine binaen gönlün bugün, manen temiz tutulmasına, Allah’tan gayrı olan şeylerden arındırılarak kalb-i selîm haline getirilmesine ve aşkla, sevgiyle ve hoşgörü ile beslenmesine ihtiyacımız vardır. Siyasi endişelerden, maddi beklentilerden, bencillikten, kin ve nefretten arınmış olarak, biri birimize gönül gözüyle bakabilsek ne kadar güzel olurdu... Şu üç günlük dünyada, gönlümüzü karartan unsurlardan kurtularak gelin hep birlikte haykıralım:
Gönüllerden gönüllere aşktan köprü kurulsun;
Gönülleri karartacak kîne zincir vurulsun!..