“Adanalı Ziya ve Evrâk-ı Hazân” Adlı Kitaptan Bir Sayfa
Türkeli gazetemizi ve köşemizi takip eden değerli okuyucularımız. Bildiğiniz gibi bir ayı aşkın zamandır günlük olarak köşemizde, Afyonkarahisarımızı çok seven ve 37 yıl bu topraklara hizmet eden Adanalı Ziyâ’yı tanımaya ve tanıtmaya çalışıyoruz. İnsanlara dolayısıyla bizlere saygıyı, sevgiyi, dostluğu, çalışmayı, dürüstlüğü, doğruluğu, hakkı, hukuku, güzeli, güzelliği ve hürriyeti anlatmaya çalıştığı şiirlerinin, okuma ve yazma hatalarıyla yayımlanması sonucu şiirlerde oluşan anlam bozukluklarının üzüntüsüyle, bilgimiz ve tecrübemiz ölçüsünde bu hataları düzelterek köşemizde okuyucumuza sunmaya gayret gösteriyoruz.
Bundan önceki yazımızda Ziyâ’nın, “Devr-i Hamîdî Sayhalarından” adlı gazelinden söz etmiş, Latin harfleriyle yayımlandığı sayfanın fotoğrafını vererek gazeldeki, dolayısıyla söz konusu kitaptaki yanlış okumalara dikkat çekerek yorumu akıl, vicdan ve “ihtisas” sahiplerine bırakmıştım. Bugünkü yazımızda da söz konusu gazeli günümüz Türkçesiyle anlatmaya, Ziyâ’nın feryadına dil olmaya çalışacağım.
Hakkında yazılanların çoğunda merhum Ziyâ, deli, alkole düşkün, sarhoş, ayyaş, dağınık, pejmürde, nerde akşam orda sabah bir hayat yaşayan olarak anlatılır. Bunlar hepten yanlış değildir elbet. Ancak onun böyle bir yaşayış içinde bile ne kadar toplumcu ve duyarlı oluşunun fark edilmeyişi üzüntü vericidir. Herkesin inancı ve yaşayışı kendini bağlar. Asıl olan bir kişinin hayatı, yaşayışı, inancı değil topluma, insanlığa ne söylemek istediği, nasıl eserler bıraktığıdır.
“Abdülhamit devri feryatlarından” adlı gazelinde Ziyâ, bir hürriyet âşığı olarak hürriyete olan aşkını ve bu uğurda mücadele etmek gerektiğini dile getirerek feryat eder.
İlk beyitte Ziyâ, ümitsiz ve tepkisiz insanların teslimiyeti karşısında hayrete düşer ve “Nedir bu esaret yarası, niçin bu ümitsizliğe bağlanma” diye sorarak başlar ve onları, “Ey insan (Âdemoğlu) hürriyet aleminin cennetini bir düşün” sözleriyle ümitlendirmeye çalışır. Ziyâ, bu yönüyle Mehmet Âkif’i hatırlatır.
Yine soruyla başladığı ikinci beytinde insanlara, “Ayrılmak istemediğin şu varlıktan (dünyadan) ne kazandın ki ayrılamıyorsun? Yok olma sesi (hissi) sana dehşet telkin etmekte, seni korkutup ürkütmekte” derken dünyanın gelip geçici olduğunu, insanın bu geçici âlemde “insan” olmanın gereğini yerine getirerek; kimseden korkmadan hakkını, hürriyetini arayarak yaşaması icap ettiğini, “köle gibi yaşamanın “insan” fıtratına yakışmadığını söyler gibidir.
Üçüncü beytinde; “Karanlık bulutlar altında, kaygı ve tasa yıldırımlarının şu korku ve şüphe haliyle bizi yakması yazık değil mi?” diyen Ziyâ, “bulut” ve “yıldırım” benzetmeleriyle yaşadığı dönemin baskıcı yönetimini kast ederek, insanları uyanmaya ve insanca yaşamaya çağırır.
Dördüncü beyitte Ziyâ, üçüncü beyitte kelimelerle tasvir ettiği durumdan kurtulmanın yolunu gösterir. Toplumsal bir mesele karşısında sadece şikayet etmeyip çözüm yolu da gösteren Ziyâ, önceki beyitlerde söyledikleriyle uyandırdığı, mütereddid hale getirdiği insanları birlikte hareket etmeye çağırır: “Dünya, insanlar, kölelikten kurtulup özgürlüğe kavuşmak için bayrak açmış (yola düşmüş) gidiyor. (Ey arkadaş) kararsızlığı, tereddüdü bırak; (hürriyete ulaşmak için) fikirde, mücadelede beraber olalım, aynı yolda yürüyelim” diyen Ziyâ bu ideal düşüncesi ve tavrıyla da yine Âkif’i hatırlatır.
Gazelinin makta beytinde Ziyâ; (benim hürriyet) aşkım dokunulmamış (bilinmeyen sağlamlıkta) halattandır; (hürriyet yolunda) asılsam (03 Ekim 2020 Cumartesi günkü yazımızda verdiğimiz “Gazel” metninde sehven “asıldım” yazılmış) “âh” etmem, inleyip ses çıkarmam. (Ben) kefeni omzunda gezen, ölüm nedir bilmeyen bir deliyim” sözleriyle, hürriyete olan susamışlığını, yazdıklarından dolayı “deli” diye tımarhaneye yatırılışını, Fizan’a sürgüne gönderilişini ve cezalandırılmaktan hatta idam edilmekten korkmadığını hatırlatır. Ruhu şad mekânı cennet olsun...
Gazelin, el yazması Mecmû (Mevlâna Müzesi A. Gölpınarlı Kütüphanesi, Yz. Nu: 68, s. 8)daki Arap harfli metni şöyledir:
(Şiirin tenkitli metni, yakında yayımlanacak olan “ADANALI ZİYA ve ŞİİRLERİ” adlı kitabımızda verilmiştir).
(YARIN DEVAM EDECEK)