ŞABAN KORKMAZ
Hiç şüphesiz ki Hamd, yüce Allah’a aittir ve O’na mahsustur. O Allah (c.c.) ki insanı en güzel bir şekilde yarattı, onun vücuduna denge verdi, kalbine iman nurunu nakşetti, o nurla kendisini güzel bir şekilde süsleyip güzelleştirdi. Mahlûkların en şereflisi yaratarak dünyadaki bütün nimetleri onun emrine verdi. Aynı zamanda Yüce Allah (c.c.) insana konuşmayı öğretti, bununla onu diğer varlıkların önüne geçirip kendisine fazilet bahşetti, kalbine ilim hazinelerine akıtarak onu olgunluğa ulaştırdı.
Cenab-ı Allah insanları hiç şüphesiz ki özellikle ve özellikle kendisine kulluk yapsınlar diye yaratmıştır. Bu kulluk görevini yapmalarının yanında bütün insanların birbirlerine iyi davranmalarını, birlik ve beraberlik içinde hareket etmelerini, birbirlerinin kuyularını kazmamalarını, birbirlerine haset edip kötü söz sarf etmemelerini, yapılan güzel hizmetlerin ve faaliyetlerin varsa güzel olanlarını takdir etmelerini, bunların arasında beğenmedikleri olursa daha güzellerinin nasıl yapılacağını tavsiye etmelerini, birbirlerine tatlı dil ve güler yüzle davranmalarını, toplum içinde yaşamakta olan komşuyu, fakiri, fukarayı, öksüzü ve yetimi kollayıp gözetlemelerini istemektedir. Yüce Rabbimiz bütün bu güzellikleri yapmaya çalışan Müslümanlar’ın Nisa Suresinin 57. ayetinde neleri kazanacaklarını aynen şu şekilde belirtmektedir. Kerim kitabımız Kur’an’ı Kerim’deki Ayet meali aynen şöyle: “İman edip iyi amel işleyenleri de ilerde içinde ebedi olarak kalacakları, altından ırmaklar akan cennetlere yerleştireceğiz. Onlara orada el değmemiş eşler verilecek, kendileri koyu gölgeler altına alınacaklardır.”
Yukarıda zikredilen bu hususlar hiç şüphesiz ki Allah’a iman etmiş, bu dünyaya neye geldiğine kafasını yoran, bütün insanları kusurlarıyla birlikte seven, hiçbir insanın kusurunu aramaya çalışmayan, hiçbir insanın gıybetini yapmayan, bütün insanları hatalarıyla ve kusurlarıyla seven insanlar için olsa gerek. Çünkü İslam dini bütün Müslümanlar’dan birliği, beraberliği, sevgiyi, saygıyı, hoşgörüyü, büyüklere saygı göstermeyi, küçükleri sevmeyi kollamayı, korumayı, cömertliği, tutumlu olmayı, kendi elinde olanla yetinmeyi, başkasının elinde olana haset etmemeyi, görüş ve düşüncesi ne olursa olsan bütün insanların birbirlerini sevmesi gibi kavramların yerine getirilmesini istemektedir. Bütün bu ifade edilmeye çalışılanların yapılması çok mu zor? Hayır, hiç te zor değil. Yalnız insan önce bir kendini bilsin ve tanımaya çalışsın. Bu dünyaya neye geldiğine kafasını bir yorsun. Bu dünyanın iki kapılı bir han olduğunu kavrasın. Dedelerinin, ninelerinin ve diğer büyüklerinin nasıl yaşadığını ve nereye gittiklerini bir düşünsün. Yaşadığı her bir saniye, her dakika, her saat, her gün, her hafta, her ay ve bütün yılların bir imtihan olduğunu bilsin ve buna göre hayat yaşantısını sürdürmeye devam etsin. Üstüne üstlük yaşadığı süre içinde yapmış olduğu bütün amel ve davranışlardan hesaba çekileceğini unutmasın. Har saniye sağında ve solunda bulunan meleklerin işlemiş olduğu günahları ve sevapları kaydettiğinin farkında olarak yaşasın. Sürekli olarak güzel ameller peşinde koşarak amel defterini hep sevaplarla bezemeye çalışsın. İşte bütün bunlar yapıldığı zaman elbette kendisini yaratan Yüce Allah (c.c.) onu sevecek, her iki cihanda mutlu ve mesut olmanın derecelerine eriştirecektir Allah’ın izni ve keremiyle.
Şu üç günlük dünyada neyi bölüşemiyoruz ki? Hâlbuki her şey ne kadar bölünürse, ne kadar paylaşılırsa bir o kadar büyük ve bereketli olur. İşte bunun yapılabilmesi içinde insanların birbirlerini sadece Allah rızası için sevmesi gerekir. Yüce Allah (c.c.)’ın kendisine şah damarından daha yakın olduğunu bilmesi gerekir. Aylık kazancı ne olursa olsun onda birilerinin hakkının bulunduğunu ve o hakkı hemen sahiplerine vermesi gerekir. Verilecek sadakanın günü ve saati olmaz. Yapılan güzelliklerin ve iyiliklerin saati ve zamanı olmaz. Kendini bilen kişi Allah’ın rızasını kazanmak için hep güzel ameller işlemeye, güzel yaşamaya, bütün insanları sevmeye, birbirlerini kollamaya özen göstermelidir. Toplumdaki bütün insanlar ayanı görüş ve düşüncede olursa hep güzellikler sergilenir, kişiler böylece hiçbir şeyden şikâyet etmezler ve mutlu bir hayat sürmeye devam ederler. Hal böyle olunca kişi yevmi kıyamette amel defterini sağ eliyle alır, kıldan ince kılıçtan keskin sırat köprüsünü uçaraktan geçerek Cennete ulaşır.
Bütün bu anlatılanların yanında bir kısım olumsuzluklar olacaktır. Çünkü bu dünya bir imtihan dünyasıdır. Bu yaşadığımız üç günlük dünyada iyiler de olacaktır, kötüler de olacaktır. Bu dünyanın yaratılmasından beri devam ede gelen bir husustur. Kötü kötülüğünü yaparken kendini bilen Müslüman iyiyim diyorsa o da iyilik yapmaya, iyi insanların sayısını artırma yolunda çaba ve gayret sarf etmekle yükümlü olduğunu bilecektir. Günümüz dünyası iyilik ve sevap kazanma dünyası olmalıdır. Hoş görü dünyası olmalıdır. İnsanların birbirlerini çıkar ve menfaat için değil de sadece Allah (c.c.) rızası için sevme dünyası olmalıdır.
Sonuç olarak diyebiliriz ki kişi yaşadığı süre içinde insanlar Allah (c.c.)’a iman etmeli, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in sünneti seniyyesi üzerine yaşamalı, olabildiğince cömert olmalı, durmadan okumalı, anlamalı, öğrendikleriyle amel etme yolunu seçmelidir. Allah’ın kerim kitabı Kur’an’ı Kerim-i devamlı olarak okumalı, anlamalı, bu dünyada nasıl yaşaması gerektiğinin bilincine varmaya çalışmalıdır. Bütün bunların yanında hep Allah’ı razı edecek amel ve işler yapmaya koyulmalıdır. Yaptıkları iş ve amellerin karşılığında hiçbir dünya menfaati beklememelidir. Bütün insanları kusurlarıyla sevmelidir. Her ne sebeple olursa olsun hiçbir insana kin beslememelidir. Her gün yatmadan önce kendini hesaba çekmeli, gün boyu işlediği günah ve sevapları mizan terazisine koymalı, ertesi gün de o günahları bir daha işlememeye yüce Allah’a söz vermelidir. Gecenin belirli bir bölümünde kalkıp zamanında işlediği günahlara iki rekât namaz kılarak, hiç değilse iki damla gözyaşı dökerek pişman olduğunu göstermelidir. Her bir insanı daima hoş görmeye çalışmalıdır. Sevginin paylaşıldıkça tükenmediğini bilmeli, bütün insanları Allah’ın kulu olduğunu bilerek sevmeli, sevinçlerini ve acılarını paylaşmasını bilmelidir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki dünyada en bahtiyar kişi odur ki, dünya için ahiretini unutmalı, ahiretini dünyaya feda etmemeli, bütün hayatını ahiretini kazanmak için harcamakla çalışmalı, malayani (lüzumsuz ve anlamsız) sözlerden kaçınmalı, kesinlikle hiçbir zaman yalan söylememeli, Allah (c.c.)’ın emir ve yasaklarına riayet etmeli, hiçbir kimsenin gıybetini yapmamalı, olabildiğince cömert olmayı bilmeli, kendisinin bu dünyada bir misafir olduğunu unutmayarak devamlı olarak abdestli gezerken kâmil-i mümin olma yollarında mesafe kat etmeye çalışmalıdır ki Allah’ın sevdiği kullar zümresine dâhil olabilsin. Rabbim kendisini razı edecek ameller yapmayı cümlemize nasip eylesin. Âmin.