28. GÜN RAMAZAN YAZILARI
ŞABAN KORKMAZ
BAZEN KÜÇÜKLER DE BÜYÜKLERE DERS
VEREBİLİYOR
Ahmet okuldan gelir gelmez önlüğünü çıkarır, yemeğini yedikten sonra hemen namazını eda eder ve derslerine döner o gün yapılacak ödevlerini yapardı. Bunu alışkanlık haline getirmişti.
Daha dördüncü sınıftayken babası ona Kur’an’ı Kerim’i öğretmişti. Tatil günlerinde babasıyla birlikte namaza gitmekteydi. Gittikleri camide yaşlı sakalı sakalı ağarmış bir dede vardı. O dede her namazdan sonra Ahmet’i yanına çağırır ve kendisine şeker verirdi.
Ahmet okulda iken ezan okunduğunda gider lavaboda abdestini alır, arkadaşları teneffüste oyun oynarken o hizmetli odasına gider orada namaz vakti geçmeden namazını kılardı.
Ahmet okuldan çıktıktan sonra hiçbir yere uğramaz hemen eve gelirdi. Annesi o an mutfakta ise hemen yardım etmek için çırpınırdı. Günde en az iki defa dişlerini fırçalamayı ihmal etmezdi. O günkü ödevini mutlaka erkenden yapar, geri kalan zaman zarfında da Kur’an’ı Kerim’i açar, cüzünü okur ve okuduğu cüzün meallerini okumaya gayret ederdi. Kafasına bir şeyler takılırsa babası geldiğinde on sorar o soruların cevaplarını almaya çalışırdı.
Bir gün okul çıkışı eve gelirken yol kenarında bir cüzdan bulmuştu. O cüzdanı alıp hemen eve geldi ve annesine yolda bir cüzdan bulduğunu söyledi. Hemen annesi evdeki işlerini bırakarak oğlu ile birlikte belediyeye gidip o cüzdanı hiç açmadan ilgililere teslim ettiler. Daha sonra cüzdan sahibi Ahmet’i ve annesini buldu. Ahmet’in alnından öptü, teşekkür etti ve bir miktar para vermek istedi ama kesinlikle Ahmet onu kabul etmedi ve O adama:
“İnsanlık öldü mü? Biz bu işi parayla yapmıyoruz. Sadece ben vatandaşlık görevimi yaptım. Hakkımız olmayan bu parayı götürüp belediyeye teslim ettik. Bunda ne var? Ben insanlık görevimi yaptım. Kendini bilen her insan bunu yapmalıdır. Ben annemden, babamdan ve öğretmenimden böyle hareket edilmesini öğrendim.” Dedi.
Bir gün yine okul dönüşünde Ahmet ana caddeyi geçmiş eve gelirken yaşlı başörtülü bir kadının milli piyango biletini aldığını gördü ve yanına yaklaştı: “Hacı anne o aldığın piyango biletine para çıkarsa onun haram olduğunu biliyor musun? Hiçbir haram hayır etmez. Alın teri ile helal yoldan kazanılan paranın değeri bir başkadır. Hem kişi bir lokma haram yerse o kişi ne kadar namaz kılarsa kılsın kıldığı namazdan tamı tamına kırk gün huşu duyamaz ve kıldığı namazdan zevk alamaz. Ne olursun şimdi hemen o aldığın milli piyango biletin yırt ve at. Eğer yetimin varsa, fakir isen gel evimize annem ve babam sana yardım etsin. gel beni dinle.” Dedi.
Bunun üzerine kadın daha onbir-oniki yaşlarında bir çocuğun haram ve helal konusunda anne, babasının ve öğretmeninin ona vermiş olduğu bilgileri ondan işitince yerin dibine geçecek gibi oldu. Çocuğun söylediği sözlerden etkilendi ve hemen o aldığı piyango biletini yırttı ve attı.
Bir gün dedesi ona:
“Oğlum hangi okulu kazanmak istiyorsun? Dedi. O da
-Dedeciğim hangisi hayırlı olacaksa onu kazanayım. Dedesi:
-Yavrum iyi para getirecek okulları yaz da ileride zengin olursun. Dedi. Bunun üzerine Ahmet dedesine:
“Dede niye böyle hep paradan puldan, zenginlikten söz edip duruyorsun? Rabbim bize her şeyden önce gönül zenginliği versin. Para-mal-mülk zenginliği bu dünya içindir, bu dünya da değil mi yalan ve geçici, esas olan ahiret yurdu o zaman Rabbimiz her şeyin hayırlısını versin. Hem her şeyin azı karar çoğu zarar değil mi? İnsan çok para kazanırsa evinin huzuru kaçmaz mı? Evli iken başka kadınlara bakmaz mı? O bol parayla içip içip sarhoş olmaz mı? Çoluğunu çocuğunu perişan etmez mi? Ben yine de zengin olursam paramı okul yaptırmakta, cami, çeşme, köprü yapımında kullanırım. Fakir ve yetim olan çocukları okuturum, onların devletine, milletine yararlı bir insan olmaları için gayret ve çaba sarf ederim. Hem biliyor musun Dedeciğim. Annemin ve babamın ve de öğretmenimin söylediği gibi yevmi kıyamette en önce hesap verecekler olan zengin kimselermiş biliyor musun? Rabbim bana hesabını veremeyeceğim malı, mülkü ve parayı nasip etmesin dedeciğim inşallah. Bir de Hz. Ömer (r.a.) demiş ki; Çocuğun en büyük düşmanı, çocuk daha küçükken ona Allah, Peygamber, bayrak, vatan, yardımlaşma, dayanışma, sevgi, saygı, birlik, beraberlik ve cömertlik duygularını çocuklarının kalbine nakşetmeyen ana babalardır.”
Dedesi torununun bu şekilde konuşmasından bir hayli etkilenmişti. Kendi kendine dedi ki:
“Ey rahmetli anne ve babacığım, sizler bana niye torunumun bu yaşta elde ettiği bilgileri ve güzel ahlak ve davranışları öğretmediniz?
Şunu iyi bir şekilde zihinlerimize nakşedelim ki atalarımızın dediği gibi:
“AĞAÇ YAŞKEN EĞİLİYOR. HAYDİ, ANNE VE BABALAR KÜÇÜK YAŞLARDA ÇOCUKLARINIZI MİLLİ VE MANEVİ DEĞERLERLE EĞİTMEYE BAŞLAYIN Kİ SONRADAN PİŞMAN OLMAYIN, OLUR MU?
&&&
ANA-BABA HAKLARI
“Ana-babasının yüzüne rahmet nazarıyla bakan kişiye Allah-ü Teala kabul olmuş bir hac sevabı yazar.” (El-Camius Sagir, no.8043)
“Allahü Teala’nın rızası ana ve babanın rızasındadır. Allah-ü Teala’nın gazabı da ana babanın öfkesindedir.” (Tirmizi)
Ana-Baba Haklarından bazıları:
-Yemek, içmek ve giyecek gibi temel ihtiyaçlarını imkan nispetinde temin etmek.
-Çağırdıklarında icabet etmek ve yanlarına giderek hizmet etmek.
-Gıybet gibi günah bir fiil olmadıkça emirlerine itaat etmek.
-Onlarla yumuşak tatlı dilli konuşmak, kaba ve sert davranmamak. Onlardan gelen eziyetlere katlanmak.
-Beraber bir yere gittiklerinde arkalarından yürümek onlardan önce oturmamak.
-Kendisinin hoşuna gideni onlara da vermek, kendisinin sakındığı şeyi onlardan da sakınmak.
-Beş vakit namazın sonunda onlar için dua etmek.
-Hanımını ana-babasından üstün tutmamak.
&&&
ANA-BABAYA İYİLİK
Ana-babaya iyilikte bulunmak ta vaciptir. Nitekim Allah-ü Teala şöyle buyurur: “Allah’a ibadet edin. O’na hiçbir şeyi ortak etmeyin. Ana babaya iyilik edin. Akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşulara, yakın arkadaşlara, olda kalanlara, elleriniz altında bulunanlara da iyilik edin. Şüphesiz, Allah kendini beğenen ve kibirlenen kimseleri sevmez.
(Nisa Suresi, 36, İsra Suresi, 23–24, Lokman Suresi, 14)
&&&
Yorumlar
Kalan Karakter: