Afyonkarahisar Milletvekillerimizden Abdullah Ulutürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden DYP grubu adına yaptığı konuşmada demokratik bir devletin işleyişinden bahseder. Bu işleyişin kural ve kaidelere dayanan anayasal bir işleyiş olduğunu en güzel ifadelerle izah eder. Konuşmasının devamında ise denetimden kaçan iktidarların oluşturmaya çalıştığı baskı ortamının öncelikle o iktidara bir hayır getirmeyeceğini söyler. Şimdi beraberce o ifadelere bakalım; “Sayın milletvekilleri, demokrasi, kaideleri belirli, belirli olduğu için de açık bir rejimdir. Demokratik düzenin işlemesinde, güçlenmesinde bütün anayasal kuruluşların görevleri vardır. İktidarlar, her şeyden önce denetime saygı göstermek, bunun rejimin var oluş sebebi ve kendilerinin ise teminatı olduğu bilincinde olmalıdırlar. Parlamento içinde anayasal denetim yollarını tıkamak, iktidarın devlet imkânlarından hudutsuz şekilde yararlanmasını sağlamak, vatandaşları, «oy verenler, vermeyenler» diye ayırarak, devlet hizmetlerini buna göre yapmak, devletin tekelinde bulunan TRT'yi tek sesli borazan haline getirmek, basına açık veya örtülü sansür koymak, hiçbir suretle demokratik parlamenter düzenin işleyişine uygun hareketler değildir; hiç kimseye de şimdiye kadar hayır getirmemiştir. Bizim ısrarla üzerinde durduğumuz mesele, Türkiye'nin kesintisiz bir demokrasiyi yaşamasıdır. İktidarlar, varlıklarını yasaklardan değil, yasalarda aramaya başladıkları zaman, o memlekette demokratik hukuk devletini savunmak mümkün olacaktır. Hukuk devletinde, kaide dışı fert, zümre veya organ olamaz. Yine, hukuk devletinde, devlet mekanizması; şahıs, sınıf veya zümre hesabına değil, sırf millet menfaati ve iyiliği için işleyecektir.” (11.2.1988) Sayın Ulutürk’ün bu mükemmel konuşması üzerine söz söylemek abes olacağından yazımı burada tamamlıyorum. Sadece dünden bugüne bir arpa boyu yol gidememişiz diyorum.