Osmanlı Devleti padişahlarının ödüllendirmek istedikleri kişilere verdiği maddi ihsanlar ihsan-ı şahane olarak adlandırılmaktadır. Şahsi kazancı ifade eden ihsan-ı şahaneyi alan bir kişinin elbette padişaha karşı bağlılığı ve mensubiyeti artmaktadır. İhsan-ı şahaneyi alan bir şairin, âlimin veya toplum için önemli bir şahsiyetin padişaha karşı her an gibi bir eleştirisi veya tenkiti kalmayacaktır. İhsan-ı şahanenin hatırı nedeniyle her zaman kendisini padişahın hatırını tutmak zorunda hissedecektir. Padişahı halk adına uyarmak görevini erteleyecek veya tamamen bu vazifeyi terk etmek zorunda olacaktır. İhsan-ı şahane almak tam bir teslimiyetin ve koşulsuz bir bağlılığın nişanesidir. İhsan-ı şahanenin devletin sıkıntılı ve zor zamanlarında bir sus payı olarak kullanılmak istendiği az çok tarihle alakalı olanların malumudur. Ayrıca padişah tarafından tayin edilen bu ödülün reddedilmesi kabul edilmeyen bir durumdur. İhsan-ı şahaneyi reddetmek kişinin deli olduğunu bile düşündüren bir vaziyettir. Yani ihsan-ı şahane geri çevrilemez veya geri çeviren kişinin de başına büyük sıkıntılar gelebilir. Günümüzde ihsan-ı şahane olarak adlandırılmasa da farklı isimler altında çeşitli ihsanlar bulunmakta ve yapılmaktadır. Toplumun fikir kaynağı, aydınlatıcısı, rehberi olması gerekenler günümüz ihsan-ı şahanelerinin kurbanı olmaktadır. İhsan-ı şahaneyi kabul eden sayısı çoğaldıkça toplum daha fazla garip, yetim, öksüz ve kimsesiz kalacaktır. Toplumun sesi kısılacak, toplum içten içe ağlayacak ve kendi dertleri ile baş başa kalmaya devam edecektir. Bütün zor şartlara rağmen ihsan-ı şahaneye tenezzül etmeyenlere selam olsun.