Kıymetli okuyucularım. Yeme-içme, gülüp-ağlama, gezip-görme gibi “okumak” bir ihtiyaçtır. Ancak, onun açlığını hissetmek gerekir. “Millet aç-sefil, siz okumaktan bahsediyorsunuz... Aç insan okur mu?” diye düşünenler olabilir. Bir canlı olarak insanın dört açlığından ikisi hayvani, ikisi de insani açlıktır. İnsanı “insan” yapan ,“insani” açlık olarak değerlendirilebilecek “fikr” ve “zikr” açlığıdır ki, “beyin” ve “kalb”in önemi öne çıkar. “Kalb”in gıdası “zikir”, “beyn”in gıdası “fikir”dir. Başka bir söyleyişle “zikr” ile “kalb”, “fikr” ile “beyin” aydınlanır, yenilenir ve sağlığa kavuşur. İlmen ispatlanmıştır ki, insan beynindeki hücreler belli bir yaştan sonra ölmeye başlar. Hızla ölen bu hücreleri yavaşlatarak beyni beslemek yine insanın kendi elindedir. O da düşünmek, fikretmek, fikir üretmek; okumak, anlamak, anlatmak, kısacası kafa yormakla mümkün olur. Büyük Atatürk 1936’da şunları söyler: “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür. Kültür, okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden mana çıkarmak, ders almak, düşünmek, zekayı terbiye etmektir!”. Atatürkçülük, Atatürk’ün sözlerini anlamak, yaşatmak ve yaşamak demektir.
Büyük Âkif de şöyle haykırır:
“Sayısız mektepler açılmış; kadın erkek okuyor,
İşliyor fabrikalar, yerli kumaşlar dokuyor,”
Âkif’i sevmek, anlamak da onun fikirlerini yaşamak ve yaşatmak demektir. Okumayan, düşünmeyen, fikretmeyen; ülke meseleleri için fikir üretmeyen ne Atatürkçü olabilir ne de Âkifçi. Zekânın beslenmesi hususunda bir başka düşünür H. Fletcher, “Yetişen zekâları, kitaplarla beslemeyen milletler hüsrana mahkûmdurlar.” der. Namık Kemal’in; “Adamın hayvaniyeti yemekle// İnsaniyeti okumakla kaimdir” sözleri de insanın, “insan”lığını okuma ve fikr etmeyle geliştirdiğini anlatır.
Kalbi besleyen, gönül açlığını gideren de zikir ve tezekkürdür. Fikr eden insan, onun bir üst aşaması olan zikre başlar. Zikretmeyen kalpler “İşlemeyen demir”misali kirli ve paslıdır. Kararan kalplerde sevgi, merhamet ve azim yoktur. Bunların yerini nefret, düşmanlık ve karamsarlık alır. Fikir ve zikir insanı kemale ulaştırır.
“Niçin okumalıdır?” İnsan, maddiyat ve maneviyat elde etmek, Hakk’ı tanımak ve tanıtmak için okur. Zamanımızda maddiyat için okumanın anlamı kalmamış gibidir. Maneviyat için okumak da öyledir. “Okumuş-Yazmış kişidir” diye ilgi gören, saygı gösterilen kalmamıştır artık. Maddeten ve manen okumanın karşılığı görülmüyor ise de “Hakk’ı tanımak ve tanıtmak” için okumak gerekir. Bu düşünceyle atalarımız bizlere yüz binlerce ciltlik eser bırakmıştır. Sözün özü, fikrimizi ve zikrimizi kuvvetlendirerek mükemmel bir insan olmak, Yaradan’ı tanımak ve tanıtmak için okumalıyız. Koca Yunus ne güzel söylemiş:
“İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsin ya nice okumaktır.
Okumaktan ma’ni ne kişi Hakk’ı bilmektir.
Çün okudun bilmezsin ha bir kuru ekmektir”
Yunus Emre’yi sevmek ve bilmek de söylediklerini yaşamak ve yaşatmak demektir. Bir atasözümüzde,“Okumadan bilgin, gezmeden gezgin olunmaz”; başka bir atasözümüzde; “Okumayı öğrenmeyen çuval taşımayı öğrenir” denilir. Okumayı kendilerine bir iş ve zevk edinen bilim ve gönül adamlarının okumak üzerine pek çok veciz sözleri vardır... “Kütüphaneciler Marşı”nın nakaratı da anlamlıdır:
“Bizde ayrı sayılmaz bir kitap bir mihraptan
Ki uğuldar kubbemiz “oku” diyen kitaptan.”
Hepimizin bildiği gibi Yüce Rabbimiz biz kullarına ilk buyruğu “Oku” ayetidir. Peygamber efendimiz de bizlere; “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu”; “İlim Çin’de de olsa arayınız”; “Rütbelerin en yücesi ilim rütbesidir” hadisleriyle yol gösterir. Allah’ın buyruğunu dinlemeyiz, Peygamber’in yolundan gitmeyiz, atasözlerimize kulak vermeyiz; Yunus’un, Âkif’in, Atatürk’ün sözlerini dikkate almayız, ama Müslümanız, Muhammediyiz, Atatürkçüyüz... Sözün özü, dinimizi ve milliyetimizi hakkıyla tanımış, kimsenin tesirinde kalmadan doğruları okuyarak öğrenmiş ve öğrendiklerimizi bir beklentiye girmeden yaşayış haline getirmiş olsaydık 12 Martlar, 12 Eylüller ve 15 Temmuzlar olmayacaktı...
İnsan okudukça Hakk’ı tanır ve tanıtır; bundan sınırsız bir haz duyar. İnsan okudukça huzur bulur, sağlık kazanır. İnsan okudukça emin adımlarla aydınlık yarınlara yürür. İnsan okudukça öğrenir ve öğrendiklerini hayata geçirerek mutluluğa ulaşır. Hakkıyla okuyan insan makam-mevki gözetmeden insanlara aynı gözle bakar; yaratılanı, Yaradan’dan dolayı sever. İnsan okudukça ilmen yükselir, ilmen yükseldikçe meyvalı ağaç gibi başı toprağa dönük olarak mütevazılaşır. Topraktan gelip toprağa gideceği şuuruyla yüzü toprağa dönük yaşar. Okumayan insan selvi ağacı gibi başı dik ve yüksekte; kibirli, gururlu, ama meyvesizdir. Okumak zamanı iyi değerlendirmektir. Okumak, yenidünyalar keşfetmek, yeni dostlar edinmektir. Okumak, “Kitapsız büyüyen çocuk, susuz yetişen ağaca benzer” diye Türkçeleştirilebilecek Çin atasözünde olduğu gibi yeşermektir.
Niçin okumalıyız? Sağlıklı kalmak, huzuru bulmak, kendimize ve insanlığa faydalı olmak için okumalıyız. İki cihanda saadete ulaşmak, mutluluğu yakalamak, karanlıklardan uzak, aydınlık yarınlara kavuşmak için okumalıyız. Hepsinden ötesi Yaradan’ı tanımak ve tanıtmak için okumalıyız.
Allah cümlemize, aşk, akıl ve sağlıkla okumalar ve yaşamalar nasip eylesin...