Bu haftaki köşe yazımda toplumsal bir kavramı ele almak istedim.
Saygı kavramı…
Saygı benim dünya görüşüme göre göreceli ve değişken bir kavramdır. Yani kişiye göre, tıpkı sevgi gibi hak edene gösterilmeli, hak etmeyene gösterilmemelidir.
Hak etmeyene saygı duymak gereksiz bir durumdur. Eğer yaşamımızda bu şekilde hareket edersek, bu durumda karşıdaki kişi de anlamalıdır ki; toplumda insanlara karşı nasıl davranırsam, toplumda bana öyle davranır düşüncesi kişilerin zihnine yerleşmiş olur.
Böylelikle kişi hatalı davranışlarının farkına çabuk varıp, ben ne yapıyorum diyerek kendisine de çeki düzen vermiş olacaktır. Aslında bu kavramı böyle kullanarak bir nevi karşımızdaki kişilere de farkında olmadan iyilik yapmış oluruz.
Nasıl mı?
Çünkü bu sayede hepimiz dahil olmak üzere hatalarımızın farkına varmış, kırdığımız insanların kalbini kazanmaya çalışarak aynı hatayı tekrarlamamaya özen göstermiş oluruz. Karşıdan almış olduğumuz elektrik sayesinde bir başkasının bizlere duymuş olduğu saygıyı, sevgiyi bizde ona karşı duyarız.
Sonuç olarak saygıyı görmek, hissetmek için önce saygı duymayı öğrenmek ve hayat felsefemiz haline getirmemiz gerekmektedir. Böylelikle kişinin davranışları olumlu yönde değişeceği gibi, arkadaş, eş, dost çevresi de genişlemiş olacak ve yaşamaktan daha keyif alır hale gelmiş olacaktır.
Zaten saygı, sevgi ve yardımlaşma gibi olgulardan kimseye zarar gelmez. Hayatta bu durum kanıtlanmış ve iki, iki dört olan bir durumdur. Bilinmeyen tarafı da yoktur.
Saygısızlıktan, sevgisizlikten, seviyesizlikten ve yardımlaşma duygusundan eksik bir insandan bu zamana kadar nasıl bir fayda gelmişte; bundan sonra ne fayda gelsin. Gelmez.
O halde değişmeliyiz. Değişime önce kendimizden başlamalıyız. Sonra başkalarına örnek olmalı ve gerekirse fikirler, öneriler sunmalıyız. Ama ilk önce kendimiz…
Asık surat, sürekli açık aramak, karşısındaki kişiye sürekli laf çarpmak, hakaret etmek, saygısız, sevgisiz olmak inanın bizlere bir şey kazandırmaz. Hatta birçok şeyi farkında olmadan kaybettirir.
Sonra kişi iş işten geçtikten sonra kendisine; ben toplumdan neden geri kalıyorum, insanlar neden benim düğünüme, cenazeme gelmiyor, bana neden saygı duyulmuyor, neden aranan insan değilim gibi soruları sorar.
O zaman iş işten geçmeden üç günlük dünyada üzerimize düşeni yapalım. Birbirimize fesatlık beslemek yerine saygı, sevgi besleyelim. Dedim ya inanın zarar gelmez.
Netice olarak saygı da sevgi gibi hak edilmelidir, hak etmeyene verilmemelidir. Maalesef içinde yaşadığımız toplumumuzda şöyle bir durumda hasıl, ben kimseye saygı göstermeyeyim, ama herkes bana saygıda kusur etmesin. Benim imkânlarım daha fazla. O yüzden ben saygıyı her zaman hak ediyorum. Böyle bir durum söz konusu olamaz.
Kişi önce o davranışa layık olmalıdır ve layık olacak hareketler yapmalıdır. Önce çaba gösterilmeli, gayret edilmeli, hak edilmelidir. Gerisi karşılıklı olarak gelecektir.
Adım atmayana koşmak, saygısızı sürekli görmezden gelmenin zamanı, artık bugünün dünyasında olmamalıdır. Lütfen güzel örnekler ve toplumumuzun olumlu yönde değişimi, gelişimi için bu konuda biraz daha hassas olalım, duyarlı olalım...
Harika bir konuya değişmişsiniz.Elinize yüreğinize sağlık.Kaybedilmek üzere olan duygulara adeta tercüman olmuşsunuz.Kaleminiz daim olsun.