
Uzun zamandır Afyon’da yaşayan aslen Balıkesirli Yıldırım amcayı Afyonkarahisar’da hemen hemen herkes tanır.
Lakabı Trafikçi amcadır.
Onun hakkında herkes bir şey söyler. Kimi “deli”, kimi “veli” der. Üzerinde eskiden kalma geniş cepli bir ceket. Ceketin yakalarında Türk bayrağı, Yeşilay ve Kızılay rozetleri. Başında bere elinde değişik amaçlarla kullanılan iki baston, boynunda her an kullanıma hazır düdükler; ceketin altında bol cepli yelek. Cepler antikacı dükkânı gibi ne ararsan var.
Yolda hafif kamburu çıkmış, öne doğru eğilmiş; küçük küçük adımlarla, adeta ayağını yerden kaldırmadan, hızlı hızlı bastonlarına dayanarak yürür. Göz teması kurduğu herkese, özellikle çocuklara şeker verir, adı gibi keskin ve parlak bakışlarıyla ve gülümsemesi ile nur saçar etrafa. Onu tanıyanlar elini öper, şeker ile birlikte duasını da almak isterler.
Onu ilk defa tanıyanlar gizemini öğrenmek için onunla sohbet etmek ister ve ona sorular sorar. Hemen hemen herkes onunla tanışır. Sorulan sorulara gayet makul ve mantıklı cevaplar verir.
Trafikte kullanmış olduğu düdüğün hikâyesini anlatan Yıldırım Amca: “Peygamber efendimiz buyuruyor ki; iman yetmiş küsur bölümdür, en üstte Allah’tan başka ilah yoktur, sözünü kabul etmek ve en altta “insanlara sıkıntı veren bir nesneyi yoldan kaldırmak” bulunmaktadır. Haya da imanın bir parçasıdır. Bende kendime imanın en alttaki şubesinden olmak üzere bir davranış edineyim dedim. Bir kış günü evimden çarşıya giderken evlerin çatılarından buzların aşağı sarktığını gördüm ve bastonumla onları kırmaya başladım, baktım ki yerlerde buz bastonumun ucuna bir demir çaktım kaldırımlardaki buzları kazımaya başladım insanlar kayıp düşmesin diye. Yağmurlu günlerde yollardaki logarlar çer çöp ile tıkanıyor bu yüzden, evleri dükkânları su basıyor. İnsanlar eziyet çekiyor bunu önlemek için bastonumla temizliyordum belediye işçisi gibi; sonra bu düdüğü buldum baktım ki, trafikte insanlar dikkatsiz bir şekilde araba kullanıyorlar bende herhangi bir tehlikeyi önlemek için polis gibi onlara düdük çalıyordum, hatta bana fahri trafik müfettişi unvanı bile verdiler. Hatta insanlar üzülmesin diye ceza kesemedim. İşte böyle”dedi.
Yıldırım amca beni mest etmişti. Çok fazla konuşmuyor, sadece yaşıyordu. Çok konuşmaz, dinlemesini daha çok sever. Meczupluk elbisesi içinde mutludur. Görünüşte, meczup görebilene, velidir o. Tanıştığım günden sonra onu hep arar oldum. Sözünü, sohbetini, saygıyla çoğu zaman hayranlıkla dinler oldum.
Yine onun bir deyişi ile: “Hayat dediğin iki nefes, aldın vermedin, verdin alamadın”. Kendine hep böyle ders yapar; “Allah’ım aldığım nefes hayırlısıyla yaşat beni”. “Allah’ım vücudumu o kadar büyüt ki cehennemde yanacak kimse kalmasın”der. Arada yüksek sesle “ hay” der, etrafındakiler ürperir.
Kendisini tanıtırken “Yıldırım Şanlı, Balıkesirliyim. Afyonda ikamet ediyorum. Afyon çimento fabrikasından emekli işçi, kâinatta bekçi derler!” der. Allah ona uzun ömürler versin. Onu tanıyan bir kişi olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; Afyonkarahisar’da yaşayan, ya da yolu Afyon’a düşen onunla tanışma imkânı olan herkes Yıldırım amca ile tanışsın, şekerini ve duasını mutlaka alsın…
Yorumlar
Kalan Karakter: