Hepimizin malumu, günümüzün şikâyet edilen önemli konularının başında yer alan bir konu; hayat pahalılığı.
Bugün hepimiz bu konudan şikâyetçiyiz. Şu ürünün fiyatı bu rakam olmuş, bu evin, bu arabanın fiyatı şu fiyat olmuş bugünlerde hemen hemen hepimiz gün içerisinde benzer konuları ailemizle, arkadaşımızla ya da bir yakınımızla konuşuyoruz.
Değerlendirmeler yapıyoruz. Bu işin sonu nereye gidecek, ne olacak, düzelmesi için neler yapılmalı hususunda fikir alışverişlerinde bulunuyoruz. Devletimiz şunları yapmalı diyoruz.
Konuştuğumuz konular bir insanın yaşamını devam ettirebilmesi, bir ailenin geçimini sağlayabilmesi adına doğru ve üzerinde durulması gereken konular.
Evet, bu konuda haklıyız. Yaşamımızı sürdürebilmeliyiz.
Bu ülkenin bir vatandaşı olarak devletimizden beklentilerimiz, isteklerimizde de haklıyız. İfade özgürlüğünün olduğu ülkemizde elbette vatandaş olarak devletimizden çeşitli taleplerimiz olacak.
Fakat şuna dikkat ediyorum; bu konuda bizler üzerimize düşeni yapıyor muyuz?
Durumun düzelmesi adına bizlerde elimizden geleni yaparak hem kendimize, hem ülkemize, hem devletimize gerekli desteği veriyor muyuz?
Bence hepimiz vermiyoruz…
Şikâyet etmeye gelince ev fiyatı arttı, araba fiyatı arttı, kira fiyatı arttı, temel gıda vs gibi ürünlerin fiyatları arttı diyoruz. Ama bu işin içinde bizlerin payı nedir, hiç düşünmüyoruz.
Genelleme yapmıyorum. Fakat durum maalesef bu şekilde. Gerçekten üzerimize düşeni yapmıyoruz. Aramızda yapmayanlar var. Bu işi fırsata çevirmeye kalkanlar var.
Örneğin; daha önce 100 bin TL’ye aldığımız aracımıza bugün ederinden daha fazla değer biçiyoruz ve 250 bin TL yazıyoruz. 350 bin TL’ye alınan evimizi 800 bin TL’den satılığa çıkarıyoruz. 800 TL’ye oturttuğumuz kiracımızın kirasını birden 1300 TL ye yükseltiyoruz. Değeri 3 bin TL olan dükkânımızı 5 bin TL’den kiraya vermeye çalışıyoruz.
Yani değerlerinden daha fazla değer biçerek, hakkından fazla zamlar yaparak bu oyunun bilerek ya da bilmeyerek bizlerde bir parçası oluyoruz.
Sonra en basit örnek bir markete gittiğimizde yağın, şekerin, unun fiyatının arttığını gördüğümüzde sinirleniyoruz ve hemen şikâyet etmeye başlıyoruz.
Bu kadar da olur mu? Fiyatlar çok yüksek eleştirisi yapabiliyoruz. Ama kendi yapmış olduğumuz artışlar doğru ölçüde mi şeklinde kendimizi sorgulamıyoruz.
Onun arabası şu fiyatı ediyorsa ve yazmışsa, benimki daha fazla fiyat eder bende bu fiyatı yazıyorum demek içinde yaşadığımız sıkıntıcı sürecin bir parçası olmak demektir.
Evimize, arabamıza, dükkânımıza kısacası her neyimiz varsa bir hakkaniyet gözeterek ederi kaçar değer biçmeliyiz. Kimseyi zor durumda bırakmamalıyız.
Şunu unutmamalıyız ki; bu şekildeki fiyat artışları devam ettiği sürece maalesef bu durum düzelmeyecek, gelen hiçbir zam geri gitmeyecek ve bu artışlardan elinde sonunda kendimizde etkileneceğiz. Bize bir faydası olmayacak.
Arabanı ne kadar yüksek fiyata satarsan sat, yerine yine bir vasıta koyacaksın ve koyacağın o vasıta sana yine ucuz fiyattan satılmayacak. E o halde bize bir fayda sağlamayacak bir iş için neden halen piyasayı yükseltmeye devam ediyoruz.
Bu şekilde mi fiyatların düşmesini bekliyoruz. Hiçbir şey yapmadan, aksine durumu daha da zor bir hale getirerek.
O yüzden lütfen artık normale dönelim. Sadece kendimizi değil, hepimizi düşünelim. Eğer zaten hepimiz olursak bu konu o zaman çözülmüş olacaktır. Aksi halde yükselen fiyatları görmeye devam edeceğiz.
İlk önce hepimiz kendi içimizdeki fiyat artırma dürtüsüne son verelim. Örnekler olalım, her şeyin makul değerini isteyelim. Sonra bizleri görerek elbette örnek almak isteyenler olacaktır.
Böylelikle bunun adına ne dersek diyelim; var olan sorunlar sona erecektir. Buna yürekten inanıyorum…