“BU KADARI’DA FAZLA”
Bir insanın ülkesinde, kendi ana dilini savunacak hale gelmesi ne kadar üzücü. Maalesef başka bir çıkar yol da bulunamamış olmalılar. Ülkemizde dilimizi savunmak, kendi dilimize karşı farkındalık oluşturmak için bazı sivil toplum kuruluşlarımız devreye girmek zorunda kalmış.
Küresel marka oluşturmak için batı dillerinin alfabelerine özgü harflerini ve kelimelerini kullanmak, şart mıdır?
Bence değildir…
Nasıl ki çocuklarımıza yabancı isimler vermiyorsak, işyerlerimize , ürünlerimize de yabancı isimler vermememiz gerekiyor.
Yabancı kelime merakının, sadece dilimizi değil, algımızı da kirlettiği bir gerçek. Kaliteli mal izlenimi vermek için ürünlere İtalyan, Fransız etiketi koymakla kendi sanayimizin kuyusunu kazıyoruz.
Tekstil ürünlerimiz Avrupa'da bir numarayken, ceketin içine, gömleğin yakasına yabancı isim yapıştırmakla, o ülkelere, o ülkelerin dillerine, sanayisine pay verirken, kendi dilimizi küçümsüyoruz.
Kendimize mi güvenmiyoruz, ülkemize mi, dilimize mi? Ülkemiz artık her alanda dünya ile rekabet edebilecek güçte ve cesarette. Türk markalarını giysilerimizde, tabelalarımızda neden gururla taşımayalım ? Bu alışkanlığı artık sorgulamamızın zamanı gelmedi mi?
Bence ülkemiz, küresel ekonomideki yerini, yabancı ülkelerin dilindeki harf ve kelimeleriyle değil, kendi kimliği, kendi ana dili içindeki kelime ve markalarıyla alması gerekir.
Dilimiz günümüzde önemini koruyor. Her zaman da bizi Türk milleti olarak çağdaş medeniyet düzeyine yükseltmekte, temsil etmektedir. Yabancı kelimelerin, dilimizi yozlaştırmasından sakınmalıyız. Türk Dil kurumunun neden kurulduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız.
Dil bir toplumun vazgeçilmeyecek en büyük değerlerindendir. Dilimizi ve değerlerimizi korumalıyız. Eğer korumazsak geçmişimize dair hiç birşey bilmez ve geleceğimizi anlamayız. Dil olmadan milli kültür ve ögeleri olmaz , ortaya çıkmaz…