Yaklaşık yirmi yaşlarındaki bir genç dedesine şöyle bir soru sorar:
“Dedeciğim siz daha önce nasıl yaşardınız? Sizin zamanınızda uçak yok, internet yok, bilgisayar yok, fesbuk yok, radyo yok, televizyon yok, vatsap yok, tablet yok, telefon yok, at yok, araba yok, sosyal medya denen bir şey yok, sevgili bile yoktu değil mi?”
Bu soru üzerine Dede düşünür ve hemen cevabı verir:
“Asıl siz ve sizin gibi gençlik nasıl yaşıyor hiç düşündün mü? Birileri hariç, insanlarda Abdest yok, Namaz yok, niyaz yok, şükür yok, hamd yok, temizlik yok, yardımlaşma yok, Kur’an yok, sohbet yok, dua yok, ilim meclislerine gitme yok, edep yok, hayâ yok, yardımlaşma yok, cimrilik almış başını gidiyor. Herkes nemelazımcı olmuş, çıkmış. Bunun yanında yine insanların bazılarında sevgi yok, saygı yok, merhamet yok, şahsiyet yok, utanma yok, arlanma yok. Anneye, babaya ve büyüklere hiç mi hiç saygı yok. (Birileri hariç) Alçakgönüllülük çok uzaklara almış başını gidivermiş, komşunun hal ve hatırını sorup ne halde olduğunu bilen yok. Zikir yok, fikir yok, tevekkül yok, teşekkür yok. Allah’ın verdiği nimetlere hamdetme yok. Yine birileri hariç yetimlerin öksüzlerin başını okşayıp ihtiyaçlarını karşılayan yok denecek kadar azalmış. Komşusu aç iken tok yatanların sayısı günden güne artmada. Birileri hariç yine insanlarda vefa diye bir şey kalmamış. Küçükleri sevme, büyükleri sevme duygusu dümura uğramış. Yardımlaşma ve merhamet duyguları öylesine körelmiş. İnsanlar birbirlerini Allah rızası için sevemez bir duruma gelmişler. İnsanlar arasındaki fesatlık, çekememezlik ve vurdumduymazlık duyguları zirvelere tırmanmış bir vaziyette. Çocuklarda ve gençlerde sorumluluk duygusu diye bir şey yok. Terbiye denen bir unsur kalmamış. Anne baba, büyük, küçük sevgisi yok, benlik almış başını gidiyor. İşin bir başka yönü; “Beni sokmayan yılan bin yıl yaşasın.” düşüncesi ortalıkta dolaşıyor. “Birisi düşüp yıkılıyor mu, bir tekme de benden.”diyenlerin sayısı da az değil yani. Trafik kurallarını hiçe sayıp onlarca insanın ölümüne sebep olanların sayısı günden güne artmakta. Evlatları için her bir şeyini zamanında feda eden anne ve babalar yaşlandığında huzur evlerine göndermeler çoğaldı. Büyük, küçük bilinmez oldu. Alın teri olmayan şeyin haram olduğu fikri zihinlere bir türlü kazınamadı. Haramla helal öylesine karıştı ki bunu ayırmak mümkün olmaz bir hale geldi. “Haram helal ver Allah’ım, çoluk çocuk yer Allah’ım. “ düşüncesi çocukların ve gençlerin kalplerine yerleşmiş vaziyette. (Yine birileri hariç diyoruz.) Ortalıkta bir benlik düşüncesi var ya ayyuka çıkmış bir vaziyette. Demek ki evlat, sizin zamanınızdaki yoklar bizim zamanımızdaki yoklardan oldukça fazla mı fazla. Biz senin saydığın yoklar zamanında çok mu çok mutlu ve mesuttuk. Ömrümüz ve kazancımız bereketliydi. Büyük, küçük, genç, yaşlı bilinirdi. İnsanlar sofrasında misafir olmadan yemeklerin yemezlerdi. İnsanlar birbirlerini sadece ve sadece Allah rızası için severlerdi. Hemen hemen bütün kendini bilen kişiler gece nazmını hiç mi hiç kaçırmadan kılmaya özen gösterirlerdi. Oruçlarını tutarlar ve zekâtlarını kuruşu kuruşuna vermeye özen gösterirlerdi. İman ile sağlığın Allah’ın insanlara verdiği iki önemli nimet olduğunu bilirlerdi. Zamanımızın çoğu çalışmayla, namazla, zikirle ve niyazla geçerdi. Kimse kimseyi hiçbir şekilde kıskanmazdı. Dua ederken insanlar kendisini en sona koymayı adet haline getirmişlerdi. Bizim zamanımızdaki insanların kursaklarına haram lokma girmemişti. Kısacası evlat özümüz gitmiş de külümüz kalmış.”
                    
                
                
                                
                                
                                
                                
                                
Yorumlar
Kalan Karakter: