İnsanların iyiliğini istemek, onlara bazı bilgiler vermek ne kadar güzel bir davranış olsa gerek. Ama karşıdaki insanı hiçbir şey bilmiyor gibi kabul etmekte hiç hoş değildir. Allah’ın yarattığı hiçbir insanı küçüksemek olmaz. Şimdi artık bilimin ve öğrenmenin yaşı yoktur. Bazı insanlara Cenab-ı Allah doğuştan bazı ilimler vermiştir. Bunun farkına varmak gerekmektedir. Hiçbir insanı hor görmemek gerekir. Kendi bilen insan odur ki sokağa çıktığında kendisinden başka her bir insanın kendisinden milli ve manevi değerlerle mükemmel bir şekilde teçhiz edilmiş bulunduğunu bilmelidir. Konu ile ilgili işte güzel bir yaşanmış hayat hikayesi.
Bir Allah dostu bir kış günü bir pazar yerinde gezinirken üzerinde yalnızca yırtık bir gömleği olan bir köle gördü. O’na:
“Efendine söylesen de sana bir palto alsa olmaz mı? Dedi. Köle:
“Efendime ne söyleyebilirim ki, o halimi görüyor ve biliyor.”
Allah dostu bu aldığı cevap karşısında daha çok bilgiler öğrenmesi gerektiği hususunu kavramıştı.
Allah dostu, bir gün yolda gidiyordu. Önünde birkaç koyunla bir çoban çocuk gördü. Ona acıdı ve; “Zavallı, çocukta çobanlı yaparsa, büyüyünce Allahü Teala’nın ibadet ve marifetine nasıl erişir?” dedi. Sonra kendi kendine; “Gideyim, ona Allahü Teala’yı tanımakta bir mesele öğreteyim.” Deyip, çocuğun yanına geldi ve:
-Evladım, Allahü Teala’yı bilir misin? Buyurdu.
Çocuk:
-Kul nasıl sahibini bilmez? Dedi.
-Allahü Teala’yı ne ile biliyorsun?
-Bu koyunlarımla biliyorum.
-Bu koyunlarla, O’nu nasıl bilirsin?
-Bu birkaç koyun çobansız işe yaramaz. Bunlara su ve ot verecek, kurttan ve diğer tehlikelerden koruyucu birisi lazımdır. Bundan anladım ki, kâinat, insanlar, cinler, hayvanlar ve canavarlar ve bu kanatlı kuşlar bir koruyucuya muhtaçtırlar. Bu binlerce çeşit mahlûkatı korumaya kadir olan, Allahü Teala’dan başkası değildir. İşte bu koruyanlarla Allahü Teala’yı, böylece bildim. Allahü Teala’yı nasıl bilirsin?
-Hiçbir şeye benzetmeden bilirim.
-Böyle olduğunu nasıl bildin?
-Yine bu koyunlardan.
-Nasıl?
-Ben bir çobanım. Onların koruyucusuyum. Onlar benim korumam ve tasarrufum altındadırlar. Onlara dikkatle bakıyorum. Ne onlar bana benzerler, ne de ben onlara benzerim. Buradan, bir çoban koyunlarına benzemezse, Allah Teala’nın elbette kullarına benzemeyeceğini tefekkür ederek anladım. Abdullah bin Mübarek:
-İyi söyledin. İlimden bir şey öğrendin mi? Buyurdu.
Çocuk:
-Ben bu sahralarda, nasıl ilim tahsil edebilirim, dedi.
-Peki başka neler öğrenmişsin?
-Üç ilim öğrendim. Gönül ilmi, din ilmi ve beden ilmi.
-Bunlar nelerdir, ben bunları bilmiyorum.
-Gönül ilmi şudur ki, Allah (c.c.) bana kalp verdi ve kendi marifet ve muhabbeti yeri eyledi ki, bu kalp ile O’nu bileyim. O’nun sevdiklerine gönülde vereyim, sevmediklerine yer vermeyeyim ve böylelerinden uzak olayım. Dil ilmi de şudur ki, bana dil verdi ve dili zikretmek, O’nun ismini söylemek yeri eyledi. Bununla O’nu hatırlatanları dile getirmeği, O’ndan bahsetmeyen sözden onu korumayı. Allah (c.c.) bana beden vermiştir ve onu kendine hizmet yeri eylemiştir. Böylece O’na hizmet olan her şeyi yaparım, hizmet olmayan şeyi ise bedenimden uzaklaştırırım.
Abdullah bin Mübarek, bunun üzerine;
-Ey çocuğum! Evvelki ve sonraki ilimler, senin bana bu öğrettiklerinden! Dedikten sonra: Ey oğul, bana nasihat ver, buyurdu.
-Ey Efendi! Âlim olduğun yüzünden belli oluyor. Eğer ilmi Allah rızası için öğrendiysen, insanlardan istemeyi, beklemeyi kes. Elinde olanla yetinmeye bak, elin elinde olana haset etme. Hiçbir kimsenin gıybetini yapma. Olabildiğince cömert ol. Yok, ilmi dünya için öğrenmişsen, o zaman huzurlu ve mutlu yaşayamaz ve Cennet’e kavuşamazsın, dedi.
Kendisinden hiç mi hiç böylesi bilgiler olacağını unutmuş olan Allah dostu, ilim öğrenmenin yaşının olmadığını, kendisinin bir şeyler bildiğini ve bir çocuktan o işittiği bilgileri duymayacağını kanaat getirdikten sonra öğrendiklerini ve duyduklarını işitince ilmin yaşının olmayacağını kavramıştı. Toplum içinde insanlar çocuk olsun, büyük olsun, küçük olsun, her bir kişi başkalarından güzel şeyler öğrenebiliyor. Yeter ki öğrenmek istesin.
Yorumlar
Kalan Karakter: