Güz mevsiminin sonlarındayız. Her taraftan renklerin büyüleyici tonlarını yansıtan sonbahar güzellikleri karşımıza çıkıyor. Dağları, ormanları, bahçeleriyle kızarmış, sarı, mor, turuncu renklere boyanmış tabiatın eşsiz görüntüsü ve güzellikleri bakışlardan gönüllere akan duygu dolu hissiyatalar, insanı farklı alemlere alıp götürüyor... Nazarlara yansıyan her manzara, tablolara, kartpostallara konu olacak nitelikte. Rabbim, baharı çiçeklerle, sonbaharı yapraklarla süslemiş.
Sultandağı tarafına giderken dağların, kırların güz manzaralarını seyrediyorum. Bir de Anadolu insanın sıcak samimiyeti, güler yüzlü muamelesi gözümün önüne geliyor. Yolun sağ tarafında yeni sürülmüş, düzenli çizgileriyle mis gibi toprak kokan bir tarla, ötede ağaçlarıyla sonbahar bahçesi ve eteklerinden zirveye sararmış ağaçlarıyla yükselen Sultandağı… Dağın zirvesinde ufuktan sarkmış güneşin kızıllığı ile yer yüzünün alabildiğine sarı, turuncu renklere boyanmış hali, insanı tefekkür hayallerine alıp götürüyor…
Deresinek Köyüne yaklaşırken bir önceki gece Afyonkarahisar Kadınana Caddesinde, ışıksız, izbe bir köşede bir ayağı olmayan yaşlı dilenciyi hatırladım. Soğuk betona oturmuş, sakat ayağının altına koltuk değneğini koymuş, etrafına bakınıyordu. Zavallı kim bilir nereli, nasıl geldi buralara, diye düşündüm. Bir miktar yardım edecektim ki oradan geçen iri yapılı bir sokak köpeğini çağırdı! Hayvan gelip başını uzattı. Adam hem köpeği okşayıp seviyor hem konuşup iltifat ediyordu.
Sahipsiz köpek de Onun elini yalayıp kuyruk sallıyordu. İkisi de benim kutuya bıraktığım miktarı fark etmediler bile. Bir tarafta sahipsiz bir köpek, Öbür tarafta kimsesiz bir dilencinin dostluğu hissiyatıma dokunmuştu. Sonra köpek, adamdan ayrılıp karanlık sokaklara doğru uzaklaşıp gitti. Gece vakti şehrin soğuk yüzlü, ışıksız kaldırımlarında iki yabancı, yoksul canlının; insanların selamı bile esirgediği bir durumda, birbirlerine ünsiyet kurması, ilgi göstermesi, sevgi ve özlem gidermeleri dikkatimi çekmişti…
Deresinek Sultandağı’nın eteklerinde meyve bahçeleriyle meşhur, şirin bir köy. İnsanları, güler yüzlü, hoş sohbet, çalışkan ve yardımlaşmayı seviyorlar. Dağın zengin alüvyonları topraklarını bereketlendirmiş. Bağ bahçe sahibi insanlar, sağlıklı, varlıklı, mutlu ve huzurlu.
Berber dükkanında sohbet ettiğim yaşlı adam, doksan yaşında zinde, sağlığı, bilinci yerinde. Eşi vefat etmiş. O yaşta ihtiyaçlarını kendisi görebiliyor. Konuşkan, laf ustası, esprili, şakacı bir mizacı var. Bir hadiseden kısaca bahsediyor, en dikkat çekici yerde: “Neler… neler…” deyip kesiyor! Kalanını anlatmak için merak uyandırıyor… Zaman olsa, dinlenecek çok hatıraları vardı.
Köyün çıkışında Sultandağı’na yalnız gitmeyi tercih ettim. Güz mevsimi, İkindi vakti, ihtiyarlık… Kendimle baş başa, tabiatla iç içe olmak ve mahlukatın son bahar yaşantısına bakarak terennümlerini dinlemek, konuşmak istiyordum. Ağaç dallarında misafir kuşların ve yaprakların hafi zikirlerine; İkindi namazı tesbihatı ve Nebe’ Suresi ile cehren sesleniyordum. Issızlığın, sessizliğin, hazan renklerinin velhasıl bütün güzelliklerin, hikmetlerin sahibi, yaratıcısı Rabbimizin ihsan ettiği yer yüzü sofrasında mahluklarını, mektuplarını, mucizelerini tefekkürle anlamak, nimetlerine teşekkürle hamd etmek, tazimle şükretmek istedim…
Sultandağı’nın yamaçlarından Güneşle birlikte ömürden bir sayfa daha batıp giderken İshaklı Kervansarayı’nı geziyordum. Sultandağı’nın en eski tarihi eserlerinden. 1249 İsaklı Hanı Fahrettin Ali tarafından yaptırılmış bir Selçuklu mimarisidir. Taş yapısıyla, avlusuyla, bölümleri, hücreleri, odalarıyla estetik görüntüsü ve sadeliğiyle görenleri etkiliyor. İçerisindeki mekanlar tarihi ve kültürü yansıtan otantik eşya ve malzemelerle tefriş edilip süslenmiş. Çay ocağının çayları hala nezih, sıcak, demli ve lezzetli…
O gün bağda, bahçede gezerek sonbahar renklerini seyrettim. Tabiattaki sesleri dinledim. Tefekkürle ferahladım. İç dünyamda ruh yorgunluğu, stres, sıkıntı, kaygı, endişe ne varsa oralarda kaldı…
Akşam Sultandağı’nda Kur’an tefsiri ziyafetinde: İnsan ve kâinatı izah eden iman ve Kur’an hakikatlerini dinç ruh, berrak zihin, hulusu kalple ve bütün duygularımla anlamak, anlatmak ve dinlemeye kendimi hazırlamıştım.
KLAEMİNIZE SAĞLIK. GUZEL TASVİRLERİNIZLE BİZDE SIZINLE GEZINTİYE ÇIKIP SİZİN HİSSİYATINIZI YAŞAR GİBI OLDUK.
Çalışmalarınızın devamını bekleriz inşallah
Kaleminize sağlık hocam
Çalışmalarınızın devamını bekleriz inşallah
Kaleminize sağlık hocam
Kaleminize sağlık çok içten bir yazı olmuş. Sizinle beraber biz de oralarda bulunduk sanki