Birçok işte bu hatır-gönül meseleleri doğrudan torpil, adam kayırma ve taraf tutmaya dönüştü. Eş-dost hatırı derken hakkın hatırı unutulur oldu. Bir selamımla hallederim anlayışı karşı tarafta birçok insanın hakkına girmeye sebeptir. Bizim oğlanı kayıralım derken başkasının evlatlarına haksızlık yapılınca işin bereketi kaçıyor. Aman bizim iş görülsün de başkası ne olursa olsun anlayışı zihin dünyamıza yerleşmiş durumda. Benim tarlaya yağmur yağsın da diğer tarlalar kurusa bana ne düşüncesi var. Ben tok olayım da başkası açlıktan ölsün fikriyatı zalimce bir düşüncedir. Bizim partinin hatırı, bizim cemaatin hatırı derken geldiğimiz noktada işler tamamen hatıra döküldü. Kalite, kalifiye, işi bilmek, bilgi sahibi ve yetenekli olmak bunlar geri planda kalıyor. Sadece dünyevi meseleler de değil ibadetlere bile haksızlık girebiliyor. Adam iki kere hacca gitmiş ama birinci gidişi haksız yollarla olmuş. Ben iki kere haccettim diye övünüyor. Birisini Allah(c.c) kabul etsin ama kusuru bakma diğer haksız olanı Allah(c.c) reddetsin. Zaten Cenab-ı Hak, haksız olan hiçbir şeyi kabul etmediği gibi o haksızlığın da cezasını verir. Tabi bu olumsuzlukların dışında sayıları az da olsa adaletle hareket etmeye, kimseye haksızlık yapmamaya ve sadece hakkın hatırını tanıyarak onu üstün tutmaya çalışanlarda var. Onlar; “Ben küsene ve darılana bakmam, hatır-gönül işlerine girmem diyorlar”. Hâsılı; Hakkı tanıyan, hakkın hatırını hiçbir hatıra feda etmez. Hakkın hatırı âlidir ve hiçbir hatıra feda edilmemek gerektir.