Memleketi idare edenler fikir insanlarının kıymetini bilmeli. Onları korkutmak ve ürkütmek yerine fikirlerinden istifade etmeli. Onları dinlemeli ve anlamaya çalışmalı. Hadiselere ve olaylara nasıl bir çözüm yolu ürettiklerini dikkate almalı. Mahir bir sarraf gibi cevheri tanımalı ve ona değer vermeli. Siz konuşun ben yine bildiğimi yaparım diyen bir karar verici olmamalı. Aydınları siyasallaştırmaya çalışmamalı ve onlarla gerçek manada meşveret etmeli. Kendisine danışarak görüşlerini öğrenmek isteyen Adnan Menderes’e Prf. Dr. Ali Fuat Başgil şöyle diyordu: “Memleketin üniversite profesörleri, yazarlar, gazeteciler ve subaylar gibi uyanık ve faal kuvvetlerini idare etmeyi, kısacası, Türkiye’nin cevherini işlemeyi ihmal ettiniz. Bu işin daha çok üzülecek tarafı, zannımca, biraz daha uzlaştırıcı, biraz daha tatlı bir tavır takınmanın bu kuvvetleri size kazandırmaya kâfi geleceği idi.” Merhum Başgil, açık ve net bir şekilde dönemin Başbakanına fikirlerini ve düşüncelerini ifade edebiliyor ve bu sebeple herhangi bir baskıya maruz kalmıyordu. Hata ve eksiklerin neler olduğunu olgun bir dille söyleyerek memleket aydını olarak üzerine düşen vazifeyi yapıyordu. Memleketin uyanık ve faal kuvvetleri olarak nitelendirdiği; Profesörler, yazarlar, gazeteciler ve subaylara hoşgörü ve saygı göstermek gerektiğini ifade ediyordu. Onlara karşı sadece uzlaştırıcı ve tatlı bir tavır takınmanın bile yeterli olacağını açık yüreklilikle belirtiyordu. Günümüzde de memleketin uyanık ve faal kuvvetlerine karşı yapılan; Düşmanlıklar, yakıştırmalar, kırıcı sözler ve hatta ülkeden kovmalar büyük bir yanlışın ifadesidir. Merhum Başgil’in tavsiyelerini günümüz idarecileri de dikkate almalıdır.